English    Türkçe    فارسی   

2
2459-2483

  • Hasta “ Hiç hatırıma gelmiyor. Himmet et de hatırlayayım” dedi.
  • Mustafa’nın nur bağışlayan huzuru hürmetine duayı hatırladı. 2460
  • Her yanı aydınlatan Peygamber’in himmeti, ona hatırlayamadığını hatırlattı.
  • Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönle açılmış olan pencereden parladı.
  • Dedi ki: “Ya Resulallah, bir hezeyandır ettim, şimdicek duamı hatırladım.
  • Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
  • Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit etmiştin. 2465
  • Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
  • Ne sabredebiliyordum. Ne kaçacak, kurtulacak yer vardı. Ne tövbe etmeye bir ümidim kalmıştı, ne dayanmama imkân.
  • Elemden Harut’la Marut gibi ah ederek dedim ki: Ey yaratan Tanrı’m.
  • Harut’la Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
  • Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler. 2470
  • İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
  • Ahiret azabını tavsife imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının ehemmiyeti olamaz.
  • Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.
  • O cihanın azabından kurtulsun diye bu azap çekme ibadetine katlanır.
  • Ben de, Yarabbi, bana o azabı hemencecik burada çektir de, 2475
  • O âlemde rahat edeyim diye dua edip durmaktaydım. İstek kapısının halkasını bu suretle çalışıyordum.
  • Derken bu hastalığa tutuldum. Canım zahmetten âramsız bir hale düştü.
  • Zikrinden, evradımdan kaldım. Kendimden de haberim yoktu, iyiden, kötüden de.
  • Yüzünü görmeseydim; ey kutlu, ey kokusu güzel ve mübarek Peygamber;
  • Hayat kaydından tamamıyla sıyrılacaktım. Bana padişaha lütfedip derttaş oldun da bu gamdan kurtardın” 2480
  • Peygamber, “Ne yaptın? Sakın bir daha bu duada bulunma. Kendi kökünü kendin kazıp sökme.
  • Ey zayıf karınca, senin ne takatin var ki böyle bir yüce dağı yüklenmeye kalkışıyorsun!” dedi.
  • Adam dedi ki: “Sultanım, tövbe ettim. Bir daha böyle bir cürette bulunmam, böyle bir lâf etmem.”