- Kendimizi de gördük, rüsvay oluşumuzu da. Padişahım, bizi fazla imtihana çekme.
- خویش را دیدیم و رسوایی خویش ** امتحان ما مکن ای شاه بیش
- De ey kerem sahibi ve yardımı istenen Tanrı, öbür ayıplarımızı, öbür kötülüklerimizi gizli bırak.
- تا فضیحتهای دیگر را نهان ** کرده باشی ای کریم مستعان
- Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte sapıklıkta sonsuz! 2500
- بیحدی تو در جمال و در کمال ** در کژی ما بیحدیم و در ضلال
- Şu bir avuç aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz lütfunla, cemal ve kemalinle ört.
- بیحدی خویش بگمار ای کریم ** بر کژی بیحد مشتی لئیم
- Aman elbisemizden zaten bir tek iplik kaldı. Bir şehirdik, tek bir duvarımız yerinde.
- هین که از تقطیع ما یک تار ماند ** مصر بودیم و یکی دیوار ماند
- Ey sahibimiz, şu kalanı koru, şu kalanı koru da Şeytan, tamamıyla sevinmesin.
- البقیه البقیه ای خدیو ** تا نگردد شاد کلی جان دیو
- Bizim hatırımız için değil, suçluları yine arayıp kayırdığın o kadim lütfun hakkı için Yarabbi.
- بهر ما نه بهر آن لطف نخست ** که تو کردی گمرهان را باز جست
- Mademki kudretini gösterdin, merhametini de göster, ey et ve yağ parçalarına merhametler ihsan eden Tanrı. 2505
- چون نمودی قدرتت بنمای رحم ** ای نهاده رحمها در لحم و شحم
- Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Tanrı, sen bize bir dua öğret.
- این دعا گر خشم افزاید ترا ** تو دعا تعلیم فرما مهترا
- Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü Şeytan'dan kurtuldu.
- آن چنان کادم بیفتاد از بهشت ** رجعتش دادی که رست از دیو زشت
- Şeytan da kimdir ki Âdemden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu kazansın, onu alt etsin.
- دیو که بود کاو ز آدم بگذرد ** بر چنین نطعی از او بازی برد
- Bunların hepsi de hakikatte Âdem’in faydasını temin etti. Şeytan’ın hilesi, düzeni, o hasetçiye lânet edilmesine sebep oldu.
- در حقیقت نفع آدم شد همه ** لعنت حاسد شده آن دمدمه
- Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti. 2510
- بازیی دید و دو صد بازی ندید ** پس ستون خانهی خود را برید
- Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi kendi ekinine sürdü.
- آتشی زد شب به کشت دیگران ** باد آتش را به کشت او بران
- Lânet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan Âdem’e ziyan sandı.
- چشم بندی بود لعنت دیو را ** تا زیان خصم دید آن ریو را
- Lânet dediğin de işte insanı böyle ters görüşlü yapar. Hasetçi, kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir.
- لعنت این باشد که کژبینش کند ** حاسد و خود بین و پر کینش کند
- Nihayet kötülüğün, sonunda dönüp kötülükte bulunana geleceğini, ona ziyan vereceğini anlamaz.
- تا نداند که هر آن که کرد بد ** عاقبت باز آید و بر وی زند
- Kendisini mat edecek şeylerin hepsini aksine görür. Hâlbuki mat olan kendisidir, kendisi ziyan eder! 2515
- جمله فرزین بندها بیند بعکس ** مات بر وی گردد و نقصان و وکس
- Çünkü kendisi bir hiçten ibaret olduğunu görse, yarasının öldürücü ve şiddetli olduğunu bilse,
- ز انکه گر او هیچ بیند خویش را ** مهلک و ناسور بیند ریش را
- Böyle görüş, böyle biliş, adamın gönlünü dertlendirir. Dert de onu hicaptan çıkarırdı.
- درد خیزد زین چنین دیدن درون ** درد او را از حجاب آرد برون
- Anaları doğum ağrısı tutmasa çocuk doğmaya hiçbir yol bulamaz.
- تا نگیرد مادران را درد زه ** طفل در زادن نیابد هیچ ره
- Bu emanet gönüldedir, gönülde gebe. Bu nasihatlerse ebeye benzer.
- این امانت در دل و دل حامله ست ** این نصیحتها مثال قابله ست
- Ebe “Kadının ağrısı yok, ağrı lâzım, ağrı çocuğa yoldur” der. 2520
- قابله گوید که زن را درد نیست ** درد باید درد کودک را رهی است
- Dertsiz kişi yol vurucudur, dertsizlik “Enel Hak- ben Hakk’ım” demektir.
- آن که او بیدرد باشد ره زن است ** ز انکه بیدردی انا الحق گفتن است
- Bu “Ene” sözünü vakitsiz söylemek; lânete düşmektir, “Ene” yi vaktinde söylemek rahmettir.
- آن انا بیوقت گفتن لعنت است ** آن انا در وقت گفتن رحمت است