- Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
- پس ملک گوید که آن روضهی خضر ** که فلان جا دیدهاید اندر گذر
- Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
- دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت
- Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
- چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
- Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
- جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا
- Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
- آتش شهوت که شعله میزدی ** سبزهی تقوی شد و نور هدی
- Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
- آتش خشم از شما هم حلم شد ** ظلمت جهل از شما هم علم شد
- Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
- آتش حرص از شما ایثار شد ** و آن حسد چون خار بد گلزار شد
- Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.
- چون شما این جمله آتشهای خویش ** بهر حق کشتید جمله پیش پیش
- Mademki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz, 2565
- نفس ناری را چو باغی ساختید ** اندر او تخم وفا انداختید
- Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular.
- بلبلان ذکر و تسبیح اندر او ** خوش سرایان در چمن بر طرف جو
- Tanrı’ya, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz.
- داعی حق را اجابت کردهاید ** در جحیم نفس آب آوردهاید
- Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.”
- دوزخ ما نیز در حق شما ** سبزه گشت و گلشن و برگ و نوا
- Oğul, ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan ve en değerli sevap.
- چیست احسان را مکافات ای پسر ** لطف و احسان و ثواب معتبر
- Siz, biz kurbanız, varlık, iyilik vasıflarına karşı fâniyiz: 2570
- نی شما گفتید ما قربانیایم ** پیش اوصاف بقا ما فانیایم
- Kalleşsek de, divaneysek de o sâkinin, o kadehin sarhoşlarıyız;
- ما اگر قلاش و گر دیوانهایم ** مست آن ساقی و آن پیمانهایم
- Onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona peşkeş sunmaktayız.
- بر خط و فرمان او سر مینهیم ** جان شیرین را گروگان میدهیم
- Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça; işimiz, kulluk ve can vermedir, demediniz mi?
- تا خیال دوست در اسرار ماست ** چاکری و جان سپاری کار ماست
- Nerede bir belâ çırağı uyandırdılarsa orada yüz binlerce âşığın canını yaktılar.
- هر کجا شمع بلا افروختند ** صد هزاران جان عاشق سوختند
- Evin içinde ki âşıklar, sevgilinin cemali çırağına pervanedirler. 2575
- عاشقانی کز درون خانهاند ** شمع روی یار را پروانهاند
- Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların meclisine,
- ای دل آن جا رو که با تو روشناند ** وز بلاها مر ترا چون جوشناند
- Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git!
- ز آن میان جان ترا جا میکنند ** تا ترا پر باده چون جامی کنند
- Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân tut!
- در میان جان ایشان خانه گیر ** در فلک خانه کن ای بدر منیر
- Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar.
- چون عطارد دفتر دل واکنند ** تا که بر تو سرها پیدا کنند
- Mademki yerin yurdun yok bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur! 2580
- پیش خویشان باش چون آوارهای ** بر مه کامل زن ار مه پارهای
- Cüz’ün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da ne?
- جزو را از کل خود پرهیز چیست ** با مخالف این همه آمیز چیست