English    Türkçe    فارسی   

2
2565-2589

  • Mademki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz, 2565
  • نفس ناری را چو باغی ساختید ** اندر او تخم وفا انداختید
  • Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular.
  • بلبلان ذکر و تسبیح اندر او ** خوش سرایان در چمن بر طرف جو
  • Tanrı’ya, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz.
  • داعی حق را اجابت کرده‏اید ** در جحیم نفس آب آورده‏اید
  • Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.”
  • دوزخ ما نیز در حق شما ** سبزه گشت و گلشن و برگ و نوا
  • Oğul, ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan ve en değerli sevap.
  • چیست احسان را مکافات ای پسر ** لطف و احسان و ثواب معتبر
  • Siz, biz kurbanız, varlık, iyilik vasıflarına karşı fâniyiz: 2570
  • نی شما گفتید ما قربانی‏ایم ** پیش اوصاف بقا ما فانی‏ایم‏
  • Kalleşsek de, divaneysek de o sâkinin, o kadehin sarhoşlarıyız;
  • ما اگر قلاش و گر دیوانه‏ایم ** مست آن ساقی و آن پیمانه‏ایم‏
  • Onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona peşkeş sunmaktayız.
  • بر خط و فرمان او سر می‏نهیم ** جان شیرین را گروگان می‏دهیم‏
  • Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça; işimiz, kulluk ve can vermedir, demediniz mi?
  • تا خیال دوست در اسرار ماست ** چاکری و جان سپاری کار ماست‏
  • Nerede bir belâ çırağı uyandırdılarsa orada yüz binlerce âşığın canını yaktılar.
  • هر کجا شمع بلا افروختند ** صد هزاران جان عاشق سوختند
  • Evin içinde ki âşıklar, sevgilinin cemali çırağına pervanedirler. 2575
  • عاشقانی کز درون خانه‏اند ** شمع روی یار را پروانه‏اند
  • Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların meclisine,
  • ای دل آن جا رو که با تو روشن‏اند ** وز بلاها مر ترا چون جوشن‏اند
  • Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git!
  • ز آن میان جان ترا جا می‏کنند ** تا ترا پر باده چون جامی کنند
  • Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân tut!
  • در میان جان ایشان خانه گیر ** در فلک خانه کن ای بدر منیر
  • Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar.
  • چون عطارد دفتر دل واکنند ** تا که بر تو سرها پیدا کنند
  • Mademki yerin yurdun yok bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur! 2580
  • پیش خویشان باش چون آواره‏ای ** بر مه کامل زن ار مه پاره‏ای‏
  • Cüz’ün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da ne?
  • جزو را از کل خود پرهیز چیست ** با مخالف این همه آمیز چیست‏
  • Cinse bak, bir nev’ile karışınca, o cinsin nev’i olmuş gayıpları gör, ayn’ın nuru ile ayn kesilmiş.
  • جنس را بین نوع گشته در روش ** غیبها بین گشته عین از پرتوش‏
  • Be akılsız, karı gibi işvelendikçe, yalana işveye kalkıştıkça, nasıl üst olacaksın?
  • تا چون زن عشوه خری ای بی‏خرد ** از دروغ و عشوه کی یابی مدد
  • Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!
  • چاپلوس و لفظ شیرین و فریب ** می‏ستانی می‏نهی چون زر به جیب‏
  • Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir. 2585
  • مر ترا دشنام و سیلی شهان ** بهتر آید از ثنای گمرهان‏
  • Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme, bu suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol.
  • صفع شاهان خور مخور شهد خسان ** تا کسی گردی ز اقبال کسان‏
  • Çünkü onlardan hil’at gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında cesedi, can haline getirirler.
  • ز آنک از ایشان خلعت و دولت رسد ** در پناه روح جان گردد جسد
  • Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden kaçmıştır.
  • هر کجا بینی برهنه و بی‏نوا ** دان که او بگریخته ست از اوستا
  • Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir.
  • تا چنان گردد که می‏خواهد دلش ** آن دل کور بد بی‏حاصلش‏