English    Türkçe    فارسی   

2
2576-2600

  • Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların meclisine,
  • ای دل آن جا رو که با تو روشن‏اند ** وز بلاها مر ترا چون جوشن‏اند
  • Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git!
  • ز آن میان جان ترا جا می‏کنند ** تا ترا پر باده چون جامی کنند
  • Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân tut!
  • در میان جان ایشان خانه گیر ** در فلک خانه کن ای بدر منیر
  • Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar.
  • چون عطارد دفتر دل واکنند ** تا که بر تو سرها پیدا کنند
  • Mademki yerin yurdun yok bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur! 2580
  • پیش خویشان باش چون آواره‏ای ** بر مه کامل زن ار مه پاره‏ای‏
  • Cüz’ün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da ne?
  • جزو را از کل خود پرهیز چیست ** با مخالف این همه آمیز چیست‏
  • Cinse bak, bir nev’ile karışınca, o cinsin nev’i olmuş gayıpları gör, ayn’ın nuru ile ayn kesilmiş.
  • جنس را بین نوع گشته در روش ** غیبها بین گشته عین از پرتوش‏
  • Be akılsız, karı gibi işvelendikçe, yalana işveye kalkıştıkça, nasıl üst olacaksın?
  • تا چون زن عشوه خری ای بی‏خرد ** از دروغ و عشوه کی یابی مدد
  • Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!
  • چاپلوس و لفظ شیرین و فریب ** می‏ستانی می‏نهی چون زر به جیب‏
  • Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir. 2585
  • مر ترا دشنام و سیلی شهان ** بهتر آید از ثنای گمرهان‏
  • Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme, bu suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol.
  • صفع شاهان خور مخور شهد خسان ** تا کسی گردی ز اقبال کسان‏
  • Çünkü onlardan hil’at gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında cesedi, can haline getirirler.
  • ز آنک از ایشان خلعت و دولت رسد ** در پناه روح جان گردد جسد
  • Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden kaçmıştır.
  • هر کجا بینی برهنه و بی‏نوا ** دان که او بگریخته ست از اوستا
  • Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir.
  • تا چنان گردد که می‏خواهد دلش ** آن دل کور بد بی‏حاصلش‏
  • Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi, akrabasını da. 2590
  • گر چنان گشتی که استا خواستی ** خویش را و خویش را آراستی‏
  • Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.
  • هر که از استا گریزد در جهان ** او ز دولت می‏گریزد این بدان‏
  • Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el ur!
  • پیشه‏ای آموختی در کسب تن ** چنگ اندر پیشه‏ی دینی بزن‏
  • Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl edeceksin?
  • در جهان پوشیده گشتی و غنی ** چون برون آیی از اینجا چون کنی‏
  • Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
  • پیشه‏ای آموز کاندر آخرت ** اندر آید دخل کسب مغفرت‏
  • O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir! 2595
  • آن جهان شهری است پر بازار و کسب ** تا نپنداری که کسب اینجاست حسب‏
  • Ulu Tanrı “Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.
  • حق تعالی گفت کاین کسب جهان ** پیش آن کسب است لعب کودکان‏
  • Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
  • همچو آن طفلی که بر طفلی تند ** شکل صحبت کن مساسی می‏کند
  • Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka, ellerine bir şey girmez.
  • کودکان سازند در بازی دکان ** سود نبود جز که تعبیر زبان‏
  • Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır.
  • شب شود در خانه آید گرسنه ** کودکان رفته بمانده یک تنه‏
  • Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın! 2600
  • این جهان بازی‏گه است و مرگ شب ** باز گردی کیسه خالی پر تعب‏