- Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi, akrabasını da. 2590
- گر چنان گشتی که استا خواستی ** خویش را و خویش را آراستی
- Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.
- هر که از استا گریزد در جهان ** او ز دولت میگریزد این بدان
- Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el ur!
- پیشهای آموختی در کسب تن ** چنگ اندر پیشهی دینی بزن
- Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl edeceksin?
- در جهان پوشیده گشتی و غنی ** چون برون آیی از اینجا چون کنی
- Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
- پیشهای آموز کاندر آخرت ** اندر آید دخل کسب مغفرت
- O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir! 2595
- آن جهان شهری است پر بازار و کسب ** تا نپنداری که کسب اینجاست حسب
- Ulu Tanrı “Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.
- حق تعالی گفت کاین کسب جهان ** پیش آن کسب است لعب کودکان
- Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
- همچو آن طفلی که بر طفلی تند ** شکل صحبت کن مساسی میکند
- Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka, ellerine bir şey girmez.
- کودکان سازند در بازی دکان ** سود نبود جز که تعبیر زبان
- Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır.
- شب شود در خانه آید گرسنه ** کودکان رفته بمانده یک تنه
- Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın! 2600
- این جهان بازیگه است و مرگ شب ** باز گردی کیسه خالی پر تعب
- Be serkeş herif, din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna kabiliyettir.
- کسب دین عشق است و جذب اندرون ** قابلیت نور حق دان ای حرون
- Bu aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.
- کسب فانی خواهدت این نفس خس ** چند کسب خس کنی بگذار بس
- Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte hile ve düzen vardır.
- نفس خس گر جویدت کسب شریف ** حیله و مکری بود آن را ردیف
- İblis’in Muaviye’yi “Kalk, namaz vakti geldi” diye uyandırması
- بیدار کردن ابلیس معاویه را که خیز وقت نماز است
- Rivayet ederler: O Muaviye köşkünde bir bucakta uyumuştu.
- در خبر آمد که آن معاویه ** خفته بد در قصر در یک زاویه
- Köşkün kapısı içerden kilitliydi, çünkü Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu. 2605
- قصر را از اندرون در بسته بود ** کز زیارتهای مردم خسته بود
- Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gözünü açınca adam gözden sır oldu.
- ناگهان مردی و را بیدار کرد ** چشم چون بگشاد پنهان گشت مرد
- Kendi kendisine, “Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta, bu cürette bulunan kim acaba?” dedi.
- گفت اندر قصر کس را ره نبود ** کیست کاین گستاخی و جرات نمود
- Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak için her tarafı araştırdı.
- گرد برگشت و طلب کرد آن زمان ** تا بیابد ز آن نهان گشته نشان
- Kapı ardında bir herif gördü. Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile örtmüş gizlenmişti.
- از پس در مدبری را دید کاو ** در در و پرده نهان میکرد رو
- Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu. Adam “ Adım açıkça söyleyeyim, Şaki İblis” diye cevap verdi. 2610
- گفت هی تو کیستی نام تو چیست ** گفت نامم فاش ابلیس شقی است
- Muaviye “Niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru söyle, aykırı konuşma” dedi.
- گفت بیدارم چرا کردی به جد ** راست گو با من مگو بر عکس و ضد
- İblis’in Muaviye’yi eşekten düşürmesi, kapalı konuşup bahaneler etmesi, Muaviye’nin ona cevap vermesi
- از خر افکندن ابلیس معاویه را و رو پوش و بهانه کردن و جواب گفتن معاویه او را
- Şeytan “Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak gerek.
- گفت هنگام نماز آخر رسید ** سوی مسجد زود میباید دوید
- Mustafa, mana incisini delerek “Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi.
- عجلوا الطاعات قبل الفوت گفت ** مصطفی چون در معنی میبسفت
- Muaviye “Hayır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz. Bana hayra delil olasın, imkânı mı var?
- گفت نی نی این غرض نبود ترا ** که به خیری رهنما باشی مرا