- Muaviye “Niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru söyle, aykırı konuşma” dedi.
- گفت بیدارم چرا کردی به جد ** راست گو با من مگو بر عکس و ضد
- İblis’in Muaviye’yi eşekten düşürmesi, kapalı konuşup bahaneler etmesi, Muaviye’nin ona cevap vermesi
- از خر افکندن ابلیس معاویه را و رو پوش و بهانه کردن و جواب گفتن معاویه او را
- Şeytan “Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak gerek.
- گفت هنگام نماز آخر رسید ** سوی مسجد زود میباید دوید
- Mustafa, mana incisini delerek “Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi.
- عجلوا الطاعات قبل الفوت گفت ** مصطفی چون در معنی میبسفت
- Muaviye “Hayır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz. Bana hayra delil olasın, imkânı mı var?
- گفت نی نی این غرض نبود ترا ** که به خیری رهنما باشی مرا
- Hırsız, evime gizlice giriyor da “Bekçilik ediyorum” diyor. 2615
- دزد آید از نهان در مسکنم ** گویدم که پاسبانی میکنم
- Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi.
- من کجا باور کنم آن دزد را ** دزد کی داند ثواب و مزد را
- Yine İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
- باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
- Şeytan dedi ki: “Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük.
- گفت ما اول فرشته بودهایم ** راه طاعت را به جان پیمودهایم
- Yol saliklerine mahremdik, Arş sakinlerine hemdem,
- سالکان راه را محرم بدیم ** ساکنان عرش را هم دم بدیم
- İlk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
- پیشهی اول کجا از دل رود ** مهر اول کی ز دل بیرون شود
- Seferde Rum diyarı ehlinden birisini yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı? 2620
- در سفر گر روم بینی یا ختن ** از دل تو کی رود حب الوطن
- Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının âşıklarındandık.
- ما هم از مستان این می بودهایم ** عاشقان درگه وی بودهایم
- Göbeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler.
- ناف ما بر مهر او ببریدهاند ** عشق او در جان ما کاریدهاند
- Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik.
- روز نیکو دیدهایم از روزگار ** آب رحمت خوردهایم اندر بهار
- Bizim varlığımızı da “Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi?
- نه که ما را دست فضلش کاشته ست ** از عدم ما را نه او برداشته ست
- Ondan nice lütuflar görmüşüz, rıza gülistanında nice dolaşmışız. 2625
- ای بسا کز وی نوازش دیدهایم ** در گلستان رضا گردیدهایم
- Başımıza rahmet elini koyar, bize de lütuf çeşmelerini izhar ederdi.
- بر سر ما دست رحمت مینهاد ** چشمههای لطف از ما میگشاد
- Ben daha çocukken, süt emiyorken beşiğimi kim salladı? O!
- وقت طفلیام که بودم شیر جو ** گاهوارم را که جنبانید او
- Onun sütünden başka kimden süt emdim, onun tedbirinden başka beni kim yetiştirdi?
- از که خوردم شیر غیر شیر او ** کی مرا پرورد جز تدبیر او
- Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır?
- خوی کان با شیر رفت اندر وجود ** کی توان آن را ز مردم واگشود
- Kerem denizi bir itapta, bulunsa bile, kerem kapılarını kapalı bırakır mı? 2630
- گر عتابی کرد دریای کرم ** بسته کی گردند درهای کرم
- Onun, asıl peşin ihsan ettiği para, lütuf ve vergisidir. Kahırsa, o paranın üstüne konmuş arızi bir tozdan ibarettir.
- اصل نقدش داد و لطف و بخشش است ** قهر بر وی چون غباری از غش است
- Âlemi lütfetmek için yarattı. Zerrelere, onun güneşi riayetlerde bulundu.
- از برای لطف عالم را بساخت ** ذرهها را آفتاب او نواخت
- Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir.
- فرقت از قهرش اگر آبستن است ** بهر قدر وصل او دانستن است
- Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin.
- تا دهد جان را فراقش گوشمال ** جان بداند قدر ایام وصال
- Peygamber “Tanrı, âlemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti. 2635
- گفت پیغمبر که حق فرموده است ** قصد من از خلق احسان بوده است