English    Türkçe    فارسی   

2
2616-2640

  • Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi.
  • من کجا باور کنم آن دزد را ** دزد کی داند ثواب و مزد را
  • Yine İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
  • باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
  • Şeytan dedi ki: “Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük.
  • گفت ما اول فرشته بوده‏ایم ** راه طاعت را به جان پیموده‏ایم‏
  • Yol saliklerine mahremdik, Arş sakinlerine hemdem,
  • سالکان راه را محرم بدیم ** ساکنان عرش را هم دم بدیم‏
  • İlk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
  • پیشه‏ی اول کجا از دل رود ** مهر اول کی ز دل بیرون شود
  • Seferde Rum diyarı ehlinden birisini yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı? 2620
  • در سفر گر روم بینی یا ختن ** از دل تو کی رود حب الوطن‏
  • Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının âşıklarındandık.
  • ما هم از مستان این می بوده‏ایم ** عاشقان درگه وی بوده‏ایم‏
  • Göbeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler.
  • ناف ما بر مهر او ببریده‏اند ** عشق او در جان ما کاریده‏اند
  • Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik.
  • روز نیکو دیده‏ایم از روزگار ** آب رحمت خورده‏ایم اندر بهار
  • Bizim varlığımızı da “Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi?
  • نه که ما را دست فضلش کاشته ست ** از عدم ما را نه او برداشته ست‏
  • Ondan nice lütuflar görmüşüz, rıza gülistanında nice dolaşmışız. 2625
  • ای بسا کز وی نوازش دیده‏ایم ** در گلستان رضا گردیده‏ایم‏
  • Başımıza rahmet elini koyar, bize de lütuf çeşmelerini izhar ederdi.
  • بر سر ما دست رحمت می‏نهاد ** چشمه‏های لطف از ما می‏گشاد
  • Ben daha çocukken, süt emiyorken beşiğimi kim salladı? O!
  • وقت طفلی‏ام که بودم شیر جو ** گاهوارم را که جنبانید او
  • Onun sütünden başka kimden süt emdim, onun tedbirinden başka beni kim yetiştirdi?
  • از که خوردم شیر غیر شیر او ** کی مرا پرورد جز تدبیر او
  • Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır?
  • خوی کان با شیر رفت اندر وجود ** کی توان آن را ز مردم واگشود
  • Kerem denizi bir itapta, bulunsa bile, kerem kapılarını kapalı bırakır mı? 2630
  • گر عتابی کرد دریای کرم ** بسته کی گردند درهای کرم‏
  • Onun, asıl peşin ihsan ettiği para, lütuf ve vergisidir. Kahırsa, o paranın üstüne konmuş arızi bir tozdan ibarettir.
  • اصل نقدش داد و لطف و بخشش است ** قهر بر وی چون غباری از غش است‏
  • Âlemi lütfetmek için yarattı. Zerrelere, onun güneşi riayetlerde bulundu.
  • از برای لطف عالم را بساخت ** ذره‏ها را آفتاب او نواخت‏
  • Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir.
  • فرقت از قهرش اگر آبستن است ** بهر قدر وصل او دانستن است‏
  • Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin.
  • تا دهد جان را فراقش گوشمال ** جان بداند قدر ایام وصال‏
  • Peygamber “Tanrı, âlemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti. 2635
  • گفت پیغمبر که حق فرموده است ** قصد من از خلق احسان بوده است‏
  • Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını bansınlar.
  • آفریدم تا ز من سودی کنند ** تا ز شهدم دست‏آلودی کنند
  • Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım, dedi” buyurmuştur.
  • نی برای آن که تا سودی کنم ** و ز برهنه من قبایی بر کنم‏
  • Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde.
  • چند روزی که ز پیشم رانده است ** چشم من در روی خوبش مانده است‏
  • Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey. Herkes sebeple meşgul olup durmakta.
  • کز چنان رویی چنین قهر ای عجب ** هر کسی مشغول گشته در سبب‏
  • Hâlbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur. 2640
  • من سبب را ننگرم کان حادث است ** ز انکه حادث حادثی را باعث است‏