- Naip “Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Hâlbuki sen, cahilsin ama şeriat mumusun.
- گفت خصمان عالمند و علتی ** جاهلی تو لیک شمع ملتی
- Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur. 2750
- ز انکه تو علت نداری در میان ** آن فراغت هست نور دیدهگان
- O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
- و آن دو عالم را غرضشان کور کرد ** علمشان را علت اندر گور کرد
- Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.
- جهل را بیعلتی عالم کند ** علم را علت کژ و ظالم کند
- Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi.
- تا تو رشوت نستدی بینندهای ** چون طمع کردی ضریر و بندهای
- Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim.
- از هوا من خوی را واکردهام ** لقمههای شهوتی کم خوردهام
- Gönlümün tat alma duygusu aydın, doğruyu yalandan ayırt eder. 2755
- چاشنی گیر دلم شد با فروغ ** راست را داند حقیقت از دروغ
- Muaviye’nin İblis’i söyletmesi
- به اقرار آوردن معاویه ابلیس را
- Sen niçin beni uyandırdın? Be hilebaz, sen uyanıklığa düşmansın.
- تو چرا بیدار کردی مر مرا ** دشمن بیداریی تو ای دغا
- Sen, afyona benzersin, daima uyutursun. Şaraba benzersin, aklı, bilgiyi giderirsin.
- همچو خشخاشی همه خواب آوری ** همچو خمری عقل و دانش را بری
- Seni çarmıha gerdim. Haydi, doğru söyle. Ben doğruyu bilir, anlarım, hileye sapma.
- چار میخت کردهام هین راست گو ** راست را دانم تو حیلتها مجو
- Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu ararım.
- من ز هر کس آن طمع دارم که او ** صاحب آن باشد اندر طبع و خو
- Sirkeden şeker lezzetini aramam. Karı tabiatlı erkeği asker yerine saymam. 2760
- من ز سرکه مینجویم شکری ** مر مخنث را نگیرم لشکری
- Gâvurlar gibi, bir putun Hak oluşunu yahut Hak’tan bir alâmet, bir nişan buluşunu ummam.
- همچو گبران من نجویم از بتی ** کاو بود حق یا خود از حق آیتی
- Fışkıdan misk kokusunu istemem. Irmak içinde kuru kerpiç araştırmam.
- من ز سرگین مینجویم بوی مشک ** من در آب جو نجویم خشت خشک
- Ağyar olan Şeytan’dan beni hayır için uyandırmayı ummam.”
- من ز شیطان این نجویم کاوست غیر ** که مرا بیدار گرداند به خیر
- İblis’in, hilesini Muaviye’ye doğru söylemesi
- راست گفتن ابلیس ضمیر خود را به معاویه
- İblis, birçok hileye, düzene kalkıştıysa da Emîr, onun inadını, inkârını dinlemedi.
- گفت بسیار آن بلیس از مکر و غدر ** میر از او نشنید کرد استیز و صبر
- Bunun üzerine sözü ağzının içinde geveleyerek dedi ki: “Ey Muaviye, ben seni şunun için uyandırdım: 2765
- از بن دندان بگفتش بهر آن ** کردمت بیدار میدان ای فلان
- Cemaate yetişesin, devletli Peygamber’in ardında namaz kılasın.
- تا رسی اندر جماعت در نماز ** از پی پیغمبر دولت فراز
- Eğer namaz fevt olsaydı, vakit geçseydi bu cihan, sana nursuz, kapkaranlık kesilecekti.
- گر نماز از وقت رفتی مر ترا ** این جهان تاریک گشتی بیضیا
- Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gözlerinden âdeta kâselerle yaş dökecektin.
- از غبین و درد رفتی اشکها ** از دو چشم تو مثال مشکها
- Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yüzden de bir an bile sabredemez, ibadette bulunur.
- ذوق دارد هر کسی در طاعتی ** لاجرم نشکیبد از وی ساعتی
- Fakat o dert, o gussa yüzlerce namaza değer. Nerede namaz, nerede o niyazın ışığı?” 2770
- آن غبین و درد بودی صد نماز ** کو نماز و کو فروغ آن نیاز
- İhlâs sahibi birisinin cemaati kaçırdığından dolayı tahassür ve iştiyakı
- فضیلت حسرت خوردن آن مخلص بر فوت نماز جماعت
- Birisi mescide girerken baktı ki halk mescitten çıkıyor.
- آن یکی میرفت در مسجد درون ** مردم از مسجد همیآمد برون
- Cemaat dağıldı mı ki herkes acele, acele mescitten çıkıyor?” diye sordu.
- گفت پرسان که جماعت را چه بود ** که ز مسجد میبرون آیند زود
- Birisi, “Peygamber, cemaatle namazını eda etti, duasını bile bitirdi.
- آن یکی گفتش که پیغمبر نماز ** با جماعت کرد و فارغ شد ز راز