English    Türkçe    فارسی   

2
2916-2940

  • “ Müslümanlar; sabahleyin ahırdan bir deve kaçtı göreniniz var mı?
  • کای مسلمانان که دیده ست اشتری ** جسته بیرون بامداد از آخوری‏
  • Kim söylerse, kim haber verirse şu kadar para veririm” demeye başlarsın;
  • هر که بر گوید نشان از اشترم ** مژدگانی می‏دهم چندین درم‏
  • Herkesten sorup soruşturursun. Her aşağılık adam, sana bıyık altından güler.
  • باز می‏جویی نشان از هر کسی ** ریش‏خندت می‏کند زین هر خسی‏
  • Biri “ Bir deve gördük, şu tarafa, çayıra doğru gidiyordu” der.
  • کاشتری دیدیم می‏رفت این طرف ** اشتر سرخی به سوی آن علف‏
  • Öbürü “Ha, ha, kulağı da kesikti” der, bir başkası da der ki: “Üstünde nakışlı bir çuval vardı.” 2920
  • آن یکی گوید بریده گوش بود ** و آن دگر گوید جلش منقوش بود
  • Diğer biri “ Gördüm, tek gözlüydü” der, bir diğeri de der ki “Uyuzluktan tüyü filân da kalmamıştı..
  • آن یکی گوید شتر یک چشم بود ** و آن دگر گوید ز گر بی‏پشم بود
  • Müjde almak için her bayağı adam, yüzlerce nişan söyler durur.
  • از برای مژدگانی صد نشان ** از گزافه هر خسی کرده بیان‏
  • Birbirine aykırı mezhepler arasında mütereddit bir hale geliş ve onlardan kurtuluş yolu
  • متردد شدن در میان مذهبهای مخالف و بیرون شو و مخلص یافتن‏
  • Bu şuna benzer: Herkes marifet hususunda gayp mevsufunu bir sıfatla över.
  • همچنان که هر کسی در معرفت ** می‏کند موصوف غیبی را صفت‏
  • Filozof onu başka bir çeşitte anlatır. Mübahase eden, onun sözünü cerh eder.
  • فلسفی از نوع دیگر کرده شرح ** باحثی مر گفت او را کرده جرح‏
  • Başka biri her ikisini de kınar. Bir başkası da riya ile can çekişir. 2925
  • و آن دگر در هر دو طعنه می‏زند ** و آن دگر از زرق جانی می‏کند
  • Halk, bunları da o köyün adamı sansın diye her biri, bu yola ait deliller söyler.
  • هر یک از ره این نشانها ز آن دهند ** تا گمان آید که ایشان ز آن ده‏اند
  • Hakikatten şunu bil ki bunların hepsi hak değildir. Fakat bu sürünün hepsi de sapık değil.
  • این حقیقت دان نه حق‏اند این همه ** نی بکلی گمرهانند این رمه‏
  • Çünkü hak olmadıkça, bâtıl meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır.
  • ز انکه بی‏حق باطلی ناید پدید ** قلب را ابله به بوی زر خرید
  • Âlem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcayabilirdin?
  • گر نبودی در جهان نقدی روان ** قلبها را خرج کردن کی توان‏
  • Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır. 2930
  • تا نباشد راست کی باشد دروغ ** آن دروغ از راست می‏گیرد فروغ‏
  • Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehri şekere dökerler de öyle içerler.
  • بر امید راست کژ را می‏خرند ** زهر در قندی رود آن گه خورند
  • Güzel ve tatlı buğday olmasaydı, buğday gösterip arpa satan ne yapardı?
  • گر نباشد گندم محبوب نوش ** چه برد گندم‏نمای جو فروش‏
  • Şu halde bütün bu sözler bâtıldır. Bâtıllar hak ümidiyle gönle tuzaktır.
  • پس مگو کاین جمله دمها باطلند ** باطلان بر بوی حق دام دلند
  • Ama hepsi hayalden, sapıklıktan ibarettir de deme. Çünkü âlemde hakikatsiz hayal olmaz.
  • پس مگو جمله خیال است و ضلال ** بی‏حقیقت نیست در عالم خیال‏
  • Allah Kadir gecesidir. Kadir gecesi, insan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde gizlidir ya Allah da öyle gizli. 2935
  • حق شب قدر است در شبها نهان ** تا کند جان هر شبی را امتحان‏
  • Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil.
  • نه همه شبها بود قدر ای جوان ** نه همه شبها بود خالی از آن‏
  • Hırka giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!
  • در میان دلق پوشان یک فقیر ** امتحان کن و آن که حق است آن بگیر
  • Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin.
  • مومن کیس ممیز کو که تا ** باز داند هیزکان را از فتی‏
  • Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
  • گر نه معیوبات باشد در جهان ** تاجران باشند جمله ابلهان‏
  • Bu takdirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Mademki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor? 2940
  • پس بود کالا شناسی سخت سهل ** چون که عیبی نیست چه نااهل و اهل‏