- Çünkü hak olmadıkça, bâtıl meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır.
- ز انکه بیحق باطلی ناید پدید ** قلب را ابله به بوی زر خرید
- Âlem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcayabilirdin?
- گر نبودی در جهان نقدی روان ** قلبها را خرج کردن کی توان
- Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır. 2930
- تا نباشد راست کی باشد دروغ ** آن دروغ از راست میگیرد فروغ
- Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehri şekere dökerler de öyle içerler.
- بر امید راست کژ را میخرند ** زهر در قندی رود آن گه خورند
- Güzel ve tatlı buğday olmasaydı, buğday gösterip arpa satan ne yapardı?
- گر نباشد گندم محبوب نوش ** چه برد گندمنمای جو فروش
- Şu halde bütün bu sözler bâtıldır. Bâtıllar hak ümidiyle gönle tuzaktır.
- پس مگو کاین جمله دمها باطلند ** باطلان بر بوی حق دام دلند
- Ama hepsi hayalden, sapıklıktan ibarettir de deme. Çünkü âlemde hakikatsiz hayal olmaz.
- پس مگو جمله خیال است و ضلال ** بیحقیقت نیست در عالم خیال
- Allah Kadir gecesidir. Kadir gecesi, insan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde gizlidir ya Allah da öyle gizli. 2935
- حق شب قدر است در شبها نهان ** تا کند جان هر شبی را امتحان
- Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil.
- نه همه شبها بود قدر ای جوان ** نه همه شبها بود خالی از آن
- Hırka giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!
- در میان دلق پوشان یک فقیر ** امتحان کن و آن که حق است آن بگیر
- Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin.
- مومن کیس ممیز کو که تا ** باز داند هیزکان را از فتی
- Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
- گر نه معیوبات باشد در جهان ** تاجران باشند جمله ابلهان
- Bu takdirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Mademki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor? 2940
- پس بود کالا شناسی سخت سهل ** چون که عیبی نیست چه نااهل و اهل
- Fakat eğer her şey de ayıplı olsaydı bilginin ne faydası olurdu? Mademki hepsi odun, burada ödağacı yok demektir.
- ور همه عیب است دانش سود نیست ** چون همه چوب است اینجا عود نیست
- Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.
- آن که گوید جمله حقند احمقی است ** و انکه گوید جمله باطل او شقی است
- Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan!
- تاجران انبیا کردند سود ** تاجران رنگ و بو کور و کبود
- Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak!
- مینماید مار اندر چشم مال ** هر دو چشم خویش را نیکو بمال
- Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör! 2945
- منگر اندر غبطهی این بیع و سود ** بنگر اندر خسر فرعون و ثمود
- Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama
- امتحان هر چیزی تا ظاهر شود خیر و شری که در وی است
- Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.
- اندر این گردون مکرر کن نظر ** ز انکه حق فرمود ثم ارجع بصر
- Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”
- یک نظر قانع مشو زین سقف نور ** بارها بنگر ببین هل من فطور
- Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.
- چون که گفتت کاندر این سقف نکو ** بارها بنگر چو مرد عیب جو
- Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!
- پس زمین تیره را دانی که چند ** دیدن و تمییز باید در پسند
- Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım. 2950
- تا بپالاییم صافان را ز درد ** چند باید عقل ما را رنج برد
- Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,
- امتحانهای زمستان و خزان ** تاب تابستان بهار همچو جان
- Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;
- بادها و ابرها و برقها ** تا پدید آرد عوارض فرقها