English    Türkçe    فارسی   

2
2994-3018

  • Devenin koştuğu o ovada yalancı da kendi devesini buluverir.
  • Onu görünce devesini hatırlar; dostunun, arkadaşının devesinden tamahını keser. 2995
  • Devesini orada otlar görür de mukallitten muhakkik olur.
  • Deveyi orada aramadığı halde bulunca o an hakikaten deveye talip kesilir. Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller.
  • Ondan sonra yalnızca yürümeye başlar, gözünü kendi devesine açar.
  • Asıl deve arayan “Beni bıraktın mı, hâlbuki şimdiye kadar arkadaşlık ettik” deyince,
  • “ Şimdiye kadar abes bir şeyle meşguldüm, tamahtan sana yaltaklanıp duruyordum. 3000
  • Bu arayışta senden zahiren, cismen ayrıldım ama asıl şimdi seninle derttaş oldum.
  • Şimdiye kadar devenin evsafını senden çalmıştım. Hâlbuki şimdi canım, benimkini gördü, artık gözüm doydu.
  • Onu görmedikçe aramadım, istemedim. Fakat şimdi bakır mağlûp oldu, altın üst geldi.
  • Bütün suçlarım, şükür olsun, ibadet oldu, alay fena buldu, doğruluk kaldı.
  • Suçlarım, Hakk’a vesile oldu. Gayri suçlarımı kınama, onlara dokunma. 3005
  • Seni, doğruluğun arayıcı etmişti. Bana da ciddiyetim ve araştırmam doğruluk kapısını açtı.
  • Seni, doğruluğun aramaya sevk etti, beni de aramam doğruluğa çekti.
  • Alay olsun diye, iş olsun diye yere devlet tohumu ekiyordum.
  • Hâlbuki onun aslı varmış, hakikî kazancımmış, ektiğim her taneye bedel yüzlerce tane çıktı” diye cevap verir.
  • Hırsız, bir eve girmeğe kalkışır, girince görür ki girdiği kendi eviymiş! 3010
  • Ey soğuk, hararetlen ki ısınasın, sertliğe alış ki yumuşayasın.
  • O iki deve değildir ki, bir devedir. Fakat söz dar, mana ise pek geniş!
  • Söz manaya daima kifayetsiz. Onun için Peygamber” Allah’ı bilenin dili tutulur” dedi.
  • Söz, hesapta usturlaba benzer. Usturlap, göğü güneşi ne kadar bilebilir ki?
  • Hele bu gök olursa bu öyle bir gök ki, gökyüzü, buna nispetle bir katre. Bu güneş o güneşe nispetle bir zerre! 3015
  • Her an bir Mescidi Dırâr var
  • Münafıkların yaptıkları mescidin hakikî bir mescit olmayıp hile yurdu, Yahudi tuzağı olduğu anlaşılınca,
  • Peygamber “ Onu yıkın! Süprüntülük, küllük, gübürlük yapın” buyurdu.
  • Mescidin sahibi de mescit gibi kalptı. Tuzağa saçtığın taneler, cömertlik sayılmaz ki.