- Güzelim, sakalın çıkmıyorsa başka sakalsızları kınama.
- تا نروید ریش تو ای خوب من ** بر دگر ساده ز نخ طعنه مزن
- Şu işe bak: Şeytan, belâlara düştü de sana ibret oldu.
- این نگر که مبتلا شد جان او ** در چهی افتاد تا شد پند تو
- Sen belâya uğrayıp ona ibret olmadın o zehri içti, sen şerbetini iç (ibret almana bak!). 3045
- تو نیفتادی که باشی پند او ** زهر او نوشید تو خور قند او
- Oğuzların, birini korkutmak için başka birini öldürmeye kalkışmaları
- قصد کردن غزان به کشتن یک مردی تا آن دگر بترسد
- Kan dökücü Oğuz Türkleri, malları yağma etmek üzere bir köye girdiler.
- آن غزان ترک خونریز آمدند ** بهر یغما بر دهی ناگه زدند
- O köyün eşrafından iki kişi yakalayıp birini öldürmeye niyet ettiler.
- دو کس از اعیان آن ده یافتند ** در هلاک آن یکی بشتافتند
- Öldürmek üzere elini bağladıkları zaman dedi ki: “Padişahlar, yüce erler.
- دست بستندش که قربانش کنند ** گفت ای شاهان و ارکان بلند
- Niye benim kanıma kastediyorsunuz. Neden benim kanıma susadınız?
- در چه مرگم چرا میافگنید ** از چه آخر تشنهی خون منید
- Öldürülmemde ki maksat, garaz ne? Görüyorsunuz ya, gördüğünüz gibi yoksulum, çırçıplak bir adamım” 3050
- چیست حکمت چه غرض در کشتنم ** چون چنین درویشم و عریان تنم
- Oğuzların biri “ Arkadaşın korksun, ürksün de altınları çıkarsın diye öldürüyoruz” dedi.
- گفت تا هیبت بر این یارت زند ** تا بترسد او و زر پیدا کند
- Adam “O benden yoksul” deyince Oğuz, “Haber verdiler onun altını var” dedi.
- گفت آخر او ز من مسکینتر است ** گفت قاصد کرده است او را زر است
- Adam dedi ki: “Mademki bizim ikimizden bir şey umuyorsunuz,
- گفت چون وهم است ما هر دو یکایم ** در مقام احتمال و در شکایم
- Evvelâ onu öldürün de ben korkayım, altınların yerini göstereyim!”
- خود و را بکشید اول ای شهان ** تا بترسم من دهم زر را نشان
- Şimdi sen de Allah’ın keremine bak ki biz âhir zamanda geldik. 3055
- پس کرمهای الهی بین که ما ** آمدیم آخر زمان در انتها
- Zamanlardan sonuncusu, ilk devirlerden daha üstündür. Hadiste “ Ahirûnes Sâbikun” denmektedir.
- آخرین قرنها پیش از قرون ** در حدیث است آخرون السابقون
- Merhamet sahibi Allah, Nûh ve Hûd kavimlerinin helâkini bize gösterdi;
- تا هلاک قوم نوح و قوم هود ** عارض رحمت به جان ما نمود
- Biz korkalım, ibret alalım diye onları kahretti. Ya aksi olsaydı vay haline!
- کشت ایشان را که ما ترسیم از او ** ور خود این بر عکس کردی وای تو
- Kendisine tapanların (peygamber ve velilerin Aleyhimüsselâm) varlıkları nimetken buna şükretmeyenlerin hali
- بیان حال خود پرستان و ناشکران در نعمت وجود انبیا و اولیا علیهم السلام
- Peygamberlerden hangisi, suça, ayıba dair bir şey söylediyse taş gibi katı gönül’e, kapkara cana,
- هر ک از ایشان گفت از عیب و گناه ** وز دل چون سنگ وز جان سیاه
- Allah fermanlarına ehemmiyet vermemeye, yarın ki ahret gününü düşünmeyip rahatça keyfine bakmaya, 3060
- و ز سبک داری فرمانهای او ** و ز فراغت از غم فردای او
- Bu aşağılık dünyaya heves etmeye, bu aşağılık dünyaya âşık, karılar gibi nefse zebun olmaya,
- و ز هوس و ز عشق این دنیای دون ** چون زنان مر نفس را بودن زبون
- Nasihat edenlerden kaçmaya, temiz kişilerle buluşmaktan çekinmeye,
- و آن فرار از نکتههای ناصحان ** و آن رمیدن از لقای صالحان
- Gönül’e, gönül ehline karşı yabancı durmaya, padişahlara hile düzmeye, onlara karşı tilkilik yapmaya kalkışmaya,
- با دل و با اهل دل بیگانگی ** با شهان تزویر و روبهشانگی
- Gözü tok kişileri yoksul sanmaya, onlara haset edip gizlice düşman olmaya dair söyledi.
- سیر چشمان را گدا پنداشتن ** از حسدشان خفیه دشمن داشتن
- Onlardan biri verdiğin bir şeyi kabul ederse yoksul dersin, kabul etmezse riyakâr ve mürai! 3065
- گر پذیرد چیز تو گویی گداست ** ور نه گویی زرق و مکر است و دغاست
- İnsanlara karışırsa tamahkâr dersin. Karışmaz, çekingen davranırsa kibirli!
- گر در آمیزد تو گویی طامع است ** ور نه گویی در تکبر مولع است
- Yahut da münafıklar gibi “Çoluğun, çocuğun nafakasını kazanmaya uğraşıyorum,
- یا منافقوار عذر آری که من ** ماندهام در نفقهی فرزند و زن