- Ey elimde ekmeğim yok diye gamdan ölen, Allah yargılayıcı ve merhametliyse ya bu korku ne?
- ای ز غم مرده که دست از نان تهی است ** چون غفور است و رحیم این ترس چیست
- İhtiyar bir adamın hastalıklardan doktora şikayeti, doktorun cevabı
- شکایت گفتن پیر مردی به طبیب از رنجوریها و جواب گفتن طبیب او را
- İhtiyarın biri, bir doktora “ Dimağım yorgun, aklım yerinde değil” dedi.
- گفت پیری مر طبیبی را که من ** در زحیرم از دماغ خویشتن
- Doktor dedi ki . “ O akıl zayıflığı ihtiyarlıktandır.” İhtiyar, “ Gözüm de kararıyor” dedi. Doktor “Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi.
- گفت از پیری است آن ضعف دماغ ** گفت بر چشمم ز ظلمت هست داغ
- Doktor, ”Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “ Arkam dehşetli ağrıyor” deyince, 3090
- گفت از پیری است ای شیخ قدیم ** گفت پشتم درد میآید عظیم
- Doktor dedi ki: “A zayıf ihtiyar, ihtiyarlıktan!” Adam, “ Ne yiyorsam hazmedemiyorum” dedi.
- گفت از پیری است ای شیخ نزار ** گفت هر چه میخورم نبود گوار
- Doktor “ Mide zayıflığı da ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “ Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var” dedi.
- گفت ضعف معده هم از پیری است ** گفت وقت دم مرا دم گیری است
- Doktor dedi ki: “Evet, nefes darlığı da ihtiyarlıktan. İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü illet peyda olur.”
- گفت آری انقطاع دم بود ** چون رسد پیری دو صد علت شود
- İhtiyar kızıp, “ Be ahmak, lâfın hep bu mu, sen doktorluktan yalnız bunu mu belledin?
- گفت ای احمق بر این بر دوختی ** از طبیبی تو همین آموختی
- Be herif, Allah her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun? 3095
- ای مدمغ عقلت این دانش نداد ** که خدا هر رنج را درمان نهاد
- Sen ahmak bir eşeksin, bilgin de kıt, aklın da. Ayağın kısa olduğundan yeryüzünde kalakalmışsın” dedi.
- تو خر احمق ز اندک مایگی ** بر زمین ماندی ز کوتهپایگی
- Doktor cevap verdi: “Ey yaşı altmış, işi bitmiş adam, bu kızgınlık, bu hiddet de ihtiyarlıktan!”
- پس طبیبش گفت ای عمر تو شصت ** این غضب وین خشم هم از پیری است
- Vücudun bütün cüzileri, zayıflar, yıpranır, sabır da azalır.
- چون همه اوصاف و اجزا شد نحیف ** خویشتنداری و صبرت شد ضعیف
- İki çift söze bile tahammül edemez, haykırır. Bir yudum suyu bile hazmedemez, kusuverir!
- بر نتابد دو سخن زو هی کند ** تاب یک جرعه ندارد قی کند
- Ancak Allah sarhoşu olan ihtiyar müstesna. O tertemiz bir yaşayışa sahiptir. 3100
- جز مگر پیری که از حق است مست ** در درون او حیات طیبه است
- Zahiren ihtiyardır ama hakikatte çocuk. Zaten o veli ve nebi nedir ki?
- از برون پیر است و در باطن صبی ** خود چه چیز است آن ولی و آن نبی
- Eğer iyinin, kötünün yanında zahir olmasalar bu aşağılık kişilerin onlara şu hasedi neden?
- گر نه پیدایند پیش نیک و بد ** چیست با ایشان خسان را این حسد
- Onlar yakîn ilmini bilmiyorlarsa onlara karşı bu buğuz, bu hilekârlık, bu kin ne?
- ور نمیدانندشان علم الیقین ** چیست این بغض و حیل سازی و کین
- Onlara düşman olanlar ölümden sonra dirilmeyi ve kıyamet gününü bilselerdi kendilerini keskin kılıcın üstüne nasıl atarlardı.
- ور نمیدانند بعث و رستخیز ** چون زنندی خویش بر شمشیر تیز
- O pir sana gülümser, fakat sen onu öyle görme; onun için yüzlerce kıyamet var. 3105
- بر تو میخندد مبین او را چنان ** صد قیامت در درون استش نهان
- Cennet, cehennem... Hepsi onun cüzileri. Ne düşünürsen, O, o düşünceden de üstün.
- دوزخ و جنت همه اجزای اوست ** هر چه اندیشی تو او بالای اوست
- Ne düşünüyorsan yokluk kabul eder, fakat düşünceye sığmayan yok mu? İşte Allah odur.
- هر چه اندیشی پذیرای فناست ** آن که در اندیشه ناید آن خداست
- İçinde kim olduğunu biliyorsa, evin kapısındaki küstahlık neden?
- بر در این خانه گستاخی ز چیست ** گر همیدانند کاندر خانه کیست
- Ahmaklar Mescidi ulular da, gönül ehlinin gönlünü yıkmaya çalışır.
- ابلهان تعظیم مسجد میکنند ** در جفای اهل دل جد میکنند
- Hâlbuki o mecazidir be eşekler, bu hakikat. Uluların gönülden başka Mescidi yoktur. 3110
- آن مجاز است این حقیقت ای خران ** نیست مسجد جز درون سروران
- Herkesin secdegâhı olan velilerin gönül mescitlerinde Allah vardır.
- مسجدی کان اندرون اولیاست ** سجدهگاه جمله است آن جا خداست