English    Türkçe    فارسی   

2
3110-3134

  • Hâlbuki o mecazidir be eşekler, bu hakikat. Uluların gönülden başka Mescidi yoktur. 3110
  • Herkesin secdegâhı olan velilerin gönül mescitlerinde Allah vardır.
  • Allah erinin gönlü derde düşmedikçe Allah, hiçbir milleti rüsvay etmemiştir.
  • Peygamberlerle savaşa girişenler, onları cisim görüp kendileri gibi insan sanmışlardır.
  • Sende o ilk gelenlerin ahlâkı var. Nasıl oluyor da sen de onlar gibi helâk olmaktan korkmuyorsun?
  • Onlardaki nişanelerin hepsi sende de var. Mademki onlardansın, nerde kurtulacaksın? 3115
  • Cuha ile babasının cenazesi önünde feryat eden çocuk
  • Çocuğun biri, babasının tabutu önünde ağlamakta, başına vurmaktaydı.
  • “Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar.
  • Öyle bir dar, öyle bir elemli eve götürüyorlar ki orada ne halı var, ne hasır.
  • Ne geceleyin bir ışık var, ne gündüzün bir dilim ekmek, ne yemek kokusu var, ne yiyecekten eser..
  • Ne mamur bir kapı var, ne damında bir yol, ne de sığınılacak bir komşu! 3120
  • Halkın öptüğü cismin o elemli yurda nasıl gidecek?
  • Amansız bir ev, dar bir yer, orada ne bet kalır, ne beniz” demekte.
  • Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.
  • Cuha, babasına dedi ki: “Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar.”
  • Babası, Cuha’ya “Ahmak olma” dedi. Cuha, Baba, şu nişaneleri dinle. 3125
  • Birer, birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri.
  • Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”
  • Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
  • Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
  • Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur. 3130
  • Ne güneşin o gönüle ışığı parlar, ne o gönlün sahası genişler, ne kapısı açılır.
  • Sana böyle bir gönülden mezar yeğdir. Gönül mezarından çık artık!
  • Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu?
  • Sen vaktin Yusuf’usun, gökyüzünün güneşi. Bu çölden, bu zindandan çık yüzünü göster!