- Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.
- زین نسق اوصاف خانه میشمرد ** وز دو دیده اشک خونین میفشرد
- Cuha, babasına dedi ki: “Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar.”
- گفت جوحی را پدر ای ارجمند ** و الله این را خانهی ما میبرند
- Babası, Cuha’ya “Ahmak olma” dedi. Cuha, Baba, şu nişaneleri dinle. 3125
- گفت جوحی را پدر ابله مشو ** گفت ای بابا نشانیها شنو
- Birer, birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri.
- این نشانیها که گفت او یک به یک ** خانهی ما راست بیتردید و شک
- Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”
- نی حصیر و نه چراغ و نه طعام ** نه درش معمور و نه صحن و نه بام
- Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
- زین نمط دارند بر خود صد نشان ** لیک کی بینند آن را طاغیان
- Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
- خانهی آن دل که ماند بیضیا ** از شعاع آفتاب کبریا
- Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur. 3130
- تنگ و تاریک است چون جان جهود ** بینوا از ذوق سلطان ودود
- Ne güneşin o gönüle ışığı parlar, ne o gönlün sahası genişler, ne kapısı açılır.
- نی در آن دل تافت نور آفتاب ** نی گشاد عرصه و نه فتح باب
- Sana böyle bir gönülden mezar yeğdir. Gönül mezarından çık artık!
- گور خوشتر از چنین دل مر ترا ** آخر از گور دل خود برتر آ
- Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu?
- زندهای و زنده زاد ای شوخ و شنگ ** دم نمیگیرد ترا زین گور تنگ
- Sen vaktin Yusuf’usun, gökyüzünün güneşi. Bu çölden, bu zindandan çık yüzünü göster!
- یوسف وقتی و خورشید سما ** زین چه و زندان بر آ و رو نما
- Yunus, balık karnında pişti. Yunus Peygamber, bu belâdan ancak tespihle kurtuldu. 3135
- یونست در بطن ماهی پخته شد ** مخلصش را نیست از تسبیح بد
- Balık karnında tespih etmeseydi kıyamete kadar o hapiste, o zindan da kalırdı.
- گر نبودی او مسیح بطن نون ** حبس و زندانش بدی تا یبعثون
- Yunus, balıktan Allah’ı tespih ederek halâs oldu. Tespih nedir? Elest gününün nişanesi.
- او به تسبیح از تن ماهی بجست ** چیست تسبیح آیت روز أ لست
- Eğer can tespihini unutursan şu balıkların tespihini dinle.
- گر فراموشت شد آن تسبیح جان ** بشنو این تسبیحهای ماهیان
- Allah’ı gören Allah’a mensuptur; o denizi gören, o balıktır.
- هر که دید الله را اللهی است ** هر که دید آن بحر را آن ماهی است
- Bu cihan denizdir, ten balık, ruh da sabah nurundan mahcup Yunus. 3140
- این جهان دریاست و تن ماهی و روح ** یونس محجوب از نور صبوح
- Yunus Allah’a tespih ettiği için balıktan kurtuldu, yoksa hazmolur, yok olup giderdi.
- گر مسبح باشد از ماهی رهید ** ور نه در وی هضم گشت و ناپدید
- Bu deniz, can balıklarıyla dopdoludur. Sen görmüyorsun ama etrafında uçuşup duruyorlar.
- ماهیان جان در این دریا پرند ** تو نمیبینی که کوری ای نژند
- O balıklar, sana kendilerini çarpmaktalar. Gözünü aç da apaçık gör.
- بر تو خود را میزنند آن ماهیان ** چشم بگشا تا ببینیشان عیان
- Balıkları görmüyorsan bile bari kulağın, tespihlerini duysun.
- ماهیان را گر نمیبینی پدید ** گوش تو تسبیحشان آخر شنید
- Sabretmek, canının tespihleridir. Sabret, asıl doğru tespih odur. 3145
- صبر کردن جان تسبیحات تست ** صبر کن کان است تسبیح درست
- O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, asıl doğru tespih odur. O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, “Sabır, sıkıntının, darlığın anahtarıdır.”
- هیچ تسبیحی ندارد آن درج ** صبر کن الصبر مفتاح الفرج
- Sabır, sırat köprüsüne benzer, cennet se öbür tarafta. Her güzelin bir çirkin lalası vardır.
- صبر چون پول صراط آن سو بهشت ** هست با هر خوب یک لالای زشت