- Davul sesinden tilkiler korkar, fakat akıllı kişi onu öyle döver ki deme gitsin!
- روبهان ترسند ز آواز دهل ** عاقلش چندان زند که لا تقل
- Ormana dalan süvariden korkan okçu
- قصهی تیر اندازی و ترسیدن او از سواری که در بیشه میرفت
- Bir atlı cins ata binmiş, pür silâh, heybetle bir ormana dalmış, gidiyordu.
- یک سواری با سلاح و بس مهیب ** میشد اندر بیشه بر اسبی نجیب
- Usta bir okçu görüp korkarak yayını çekti.
- تیر اندازی به حکم او را بدید ** پس ز خوف او کمان را در کشید
- Onu vurmak isterken atlı bağırdı: “Ben cüssece iriyim ama hakikatte zayıf bir adamım. 3165
- تا زند تیری سوارش بانگ زد ** من ضعیفم گر چه زفت استم جسد
- Sakın benim iriliğime bakma, savaş zamanı kocakarıdan da aşağıyım.”
- هان و هان منگر تو در زفتی من ** که کمم در وقت جنگ از پیر زن
- Okçu “haydi git, iyi ki söyledin, yoksa korkumdan seni vuracaktım” dedi.
- گفت رو که نیک گفتی ور نه نیش ** بر تو میانداختم از ترس خویش
- Nice adamlar vardır ki erkek olmadıklarından ellerinde kılıç olduğu halde karşıdakini silâhla tepelenmişlerdir.
- بس کسان را کالت پیکار کشت ** بیرجولیت چنان تیغی به مشت
- Rüstemlerin silâhını bile kuşansan ehli olmadıktan sonra canından olursun.
- گر بپوشی تو سلاح رستمان ** رفت جانت چون نباشی مرد آن
- Oğul, kılıcı bırak da can siperini ele al. Bu padişahtan ancak başsız olan başını kurtarır. 3170
- جان سپر کن تیغ بگذار ای پسر ** هر که بیسر بود از این شه برد سر
- Senin silâhın; hilen, düzenindir. Hem senden doğar hem canına kast eder.
- آن سلاحت حیله و مکر تو است ** هم ز تو زایید و هم جان تو خست
- Bu hilelerden mademki bir fayda elde edemedin, hileyi bırak da devletlere kavuşasın.
- چون نکردی هیچ سودی زین حیل ** ترک حیلت کن که پیش آید دول
- Mademki hileden bir meyve elde edip yiyemedin, bırak hileyi, Allah’ı ara!
- چون که یک لحظه نخوردی بر ز فن ** ترک فن گو میطلب رب المنن
- Bu bilgiler, sana mademki kutlu değil, kendini ahmak yerine koy, şom şeyi terk et!
- چون مبارک نیست بر تو این علوم ** خویشتن گولی کن و بگذر ز شوم
- Melekler gibi “Allah’ım, bizim bilgimiz, ancak senin bildirdiğin bilgidir, başka bir şey bilmiyoruz” de! 3175
- چون ملایک گو که لا علم لنا ** یا الهی غیر ما علمتنا
- Bedevinin çuvala kum doldurması ve filozofun onu kınaması
- قصهی اعرابی و ریگ در جوال کردن و ملامت کردن آن فیلسوف او را
- Bir bedevi, devesine iki dolu çuval yüklemiş, birisi onu lâfa tuttu.
- یک عرابی بار کرده اشتری ** دو جوال زفت از دانه پری
- Vatanından sorup konuşturdu ve o suallerle bir hayli inciler deldi.
- او نشسته بر سر هر دو جوال ** یک حدیث انداز کرد او را سؤال
- EKSIK
- از وطن پرسید و آوردش به گفت ** و اندر آن پرسش بسی درها بسفت
- Sonra dedi ki: “O iki çuvalda ne dolu? Doğruca söyle!”
- بعد از آن گفتش که این هر دو جوال ** چیست آگنده بگو مصدوق حال
- Bedevi “ Bir tanesinde buğday var. Öbürü kum, yiyecek bir şey değil! ” dedi. 3180
- گفت اندر یک جوالم گندم است ** در دگر ریگی نه قوت مردم است
- Adam “Neden bu kumu doldurdun” diye sordu. Bedevi cevap verdi: “O çuval boş kalmasın diye”.
- گفت تو چون بار کردی این رمال ** گفت تا تنها نماند آن جوال
- Adam; “Akıllılık edip buğdayın yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koy.
- گفت نیم گندم آن تنگ را ** در دگر ریز از پی فرهنگ را
- Bu suretle hem çuvallar hafifler, hem devenin yükü “ dedi. Bedevi bu fikri pek beğenip “ Ey akıllı ve hür hakîm,
- تا سبک گردد جوال و هم شتر ** گفت شاباش ای حکیم اهل و حر
- Böyle bir ince fikir, böyle bir güzel rey sahibi olduğun halde neden böyle çırçıplaksın, yaya yürüyor, yoruluyorsun?”
- این چنین فکر دقیق و رای خوب ** تو چنین عریان پیاده در لغوب
- Dedi. O iyi kalpli bedevi, hakîme acıdı, onu deveye bindirmek istedi. Tekrar 3185
- رحمتش آمد بر حکیم و عزم کرد ** کش بر اشتر بر نشاند نیک مرد
- “Ey güzel sözlü hakîm, birazcık halinden bahset.
- باز گفتش ای حکیم خوش سخن ** شمهای از حال خود هم شرح کن