English    Türkçe    فارسی   

2
3210-3234

  • İbrahim Ethem’den rivayet edilmiştir: Bir yerde deniz kıyısında oturmuş, 3210
  • O can sultanı, hırkasını dikmeğe koyulmuştu. Ansızın oraya bir emir geldi.
  • O emir, Şeyh’in kullarındandı. Şeyh’i tanıyıp hemen secde etti.
  • Şeyh’in hırka dikmekte olduğunu görüp şaşırdı. Şekli de değişmişti, huyu da!
  • Emîr, kendi kendisine “ Öyle bir ulu sultanlığı terk etti de şu yoksulluğu ihtiyar etti. Bu ne acayip iş!
  • Yedi iklim padişahlığını kaybetsin de yoksullar gibi kendi hırkasını diksin” diyordu. 3215
  • Şeyh, onun düşüncesini anladı. Şeyh aslana benzer, gönülleri ormana.
  • Şeyh, ümit ve korku gibi gönüllere girer, yürür. Cihan esrarı ona gizli değildir.
  • Ey sermayesizler, gönül sahiplerinin huzurunda gönüllerinizi koruyun!
  • Ten ehlinin yanında edep, zahiri muameleden ibarettir. Çünkü Allah, onlardan gizli şeyleri örtmüştür.
  • Fakat gönül ehillerinin yanında edep, bâtıni bir muameledir. Bâtına aittir. Zira onların gönülleri, gizli şeyleri anlar. 3220
  • Sen ne aykırı iş yapıyorsun. Körlerin yanına bir makam kapmak hevesiyle gidiyor, huzur ile edebe riayet ederek ta kapı yanında oturuyor.
  • Gözlülerin yanındaysa edebi terk ediyorsun. Onun için şehvet ateşine odun oldun ya!
  • Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun, körler için yüzünü cilâla, süsle dur.
  • Gözlülerin huzurunda da yüzüne pislik sür; sonra da bu kokmuş halinle nazlan!
  • Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi. 3225
  • Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
  • Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
  • İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
  • Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
  • Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler? 3230
  • Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
  • Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!
  • Bu suretle o koku, canını çeksin de gözlerinin nuru olsun.
  • Yakup Peygamberin oğlu Yusuf, bu koku hakkında “ Gömleğimi alın, götürüp babamın yüzüne koyun” dedi.