English    Türkçe    فارسی   

2
3290-3314

  • Bir yağ parçasına aydınlık bahşetmekte, bir kemiğe işitme kabiliyeti vermektesin ey gani Allah. 3290
  • در یکی پیهی نهی تو روشنی ** استخوانی را دهی سمع ای غنی‏
  • Fakat o mananın cisimle ne alâkası var? Eşyanın adlarıyla, anlayışın ne münasebeti var?
  • چه تعلق آن معانی را به جسم ** چه تعلق فهم اشیا را به اسم‏
  • Söz yuva gibidir, mana kuş gibi. Cisim ırmak gibidir, ruh akıp giden su gibi.
  • لفظ چون وکرست و معنی طایر است ** جسم جوی و روح آب سایر است‏
  • O ırmak akıp gitmektedir, fakat sen ona duruyor dersin, o koşup gelmektedir, sen onu bir yere kımıldamıyor sanırsın.
  • او روان است و تو گویی واقف است ** او دوان است و تو گویی عاکف است‏
  • Eğer su, yerden yere gitmiyorsa, eğer su akıp durmuyorsa üstündeki yeniden, yeniye görünen çerçöp nedir ki?
  • گر نبینی سیر آب از خاکها ** چیست بر وی نو به نو خاشاکها
  • Senin çerçöpün de fikrî suretlerindir. Aklına her an yeniden yeniye el dokunmamış düşünceler gelmektedir. 3295
  • هست خاشاک تو صورتهای فکر ** نو به نو در می‏رسد اشکال بکر
  • Düşünce ırmağın yüzü de güzel ve sevimsiz çerçöpten hali değil.
  • روی آب جوی فکر اندر روش ** نیست بی‏خاشاک محبوب و وحش‏
  • Bu kadar suyun üstünde görünen kabuklar, gayp bağı meyvelerinin kabuklarıdır.
  • قشرها بر روی این آب روان ** از ثمار باغ غیبی شد دوان‏
  • Bu kabukların içini suda ara. Çünkü su ırmağa bağdan kaynamakta, bağdan gelmektedir.
  • قشرها را مغز اندر باغ جو ** ز انکه آب از باغ می‏آید به جو
  • Âbıhayatın akışını görmüyorsan ırmağın üstündeki dalların, yaprakların, çerçöpün akışına bak.
  • گر نبینی رفتن آب حیات ** بنگر اندر جوی و این سیر نبات‏
  • Su, yeğin akarsa üstündeki kabuklar ve çerçöp de daha çabuk sürüklenip gider. 3300
  • آب چون انبه‏تر آید در گذر ** زو کند قشر صور زوتر گذر
  • Bu feyiz şiddetle zuhur etti mi gayri ariflerin gönüllerine gam gelmez, o gönüllerde elem eğleşmez olur.
  • چون به غایت تیز شد این جو روان ** غم نپاید در ضمیر عارفان‏
  • Nitekim ırmak da, dopdolu olur, pek hızlı akarsa üstünde çerçöp eğlenmez!
  • چون به غایت ممتلی بود و شتاب ** پس نگنجید اندر او الا که آب‏
  • Halden bigâne birisinin bir şeyhi kınaması ve müridin şeyhe cevap vermesi
  • طعنه زدن بیگانه ای در شیخ و جواب گفتن مرید شیخ او را
  • Birisi, şeyhin birini “Kötü adam, doğru yolda değil.
  • آن یکی یک شیخ را تهمت نهاد ** کاو بد است و نیست بر راه رشاد
  • Şarap içiyor, mürai ve pis herif. Böyle adam nereden müritlerin imdadına yetişecek?” diye kınadı.
  • شارب خمر است و سالوس و خبیث ** مر مریدان را کجا باشد مغیث‏
  • Başka biri de ona dedi ki “Edebe riayet et. Büyükler hakkında böyle zanda bulunmak yaraşmaz. 3305
  • آن یکی گفتش ادب را هوش دار ** خرد نبود این چنین ظن بر کبار
  • Onun sâf seli, bulanıversin, bu ondan ve onun sıfatlarından ne kadar uzak!
  • دور از او و دور از آن اوصاف او ** که ز سیلی تیره گردد صاف او
  • Hak ehline böyle bühtanlarda bulunma. Bu, senin hayalinden ibaret, çevir yaprağı!
  • این چنین بهتان منه بر اهل حق ** این خیال تست بر گردان ورق‏
  • Böyle bir şey olmaz ya, şayet olsa bile ey toprakta uçan kuş, bahrimuhite pislikten ne zarar!
  • این نباشد ور بود ای مرغ خاک ** بحر قلزم را ز مرداری چه باک‏
  • O, iki testiden az, yahut küçük bir havuz değil ki, bir katracık pislik onu nasıl bulandırır, nasıl kirletir.?
  • نیست دون القلتین و حوض خرد ** کی تواند قطره‏ایش از کار برد
  • Ateş, İbrahim’e bir ziyan veremedi. Kim Nemrutsa sen ona de: Kork ateşten! 3310
  • آتش ابراهیم را نبود زیان ** هر که نمرودی است گو می‏ترس از آن‏
  • Nefis Nemrut’tur, akılla can da Halil. Ruh, işin tam içindedir. Kılavuza ihtiyaç yok, kılavuza muhtaç olan nefistir.
  • نفس نمرود است و عقل و جان خلیل ** روح در عین است و نفس اندر دلیل‏
  • Kılavuz yolcuya, çöllerde her an kaybolana lâzımdır.
  • این دلیل راه رهرو را بود ** کاو به هر دم در بیابان گم شود
  • Menzile ulaşanlara gözden, ışıktan başka bir şey lâzım değil. Onlar kılavuzdan da kurtulmuşlardır, çölden de.
  • واصلان را نیست جز چشم و چراغ ** از دلیل و راهشان باشد فراغ‏
  • Eğer o vuslat eri bir delil getirirse henüz mücadele içinde bocalayanlar anlasınlar diye getirir.
  • گر دلیلی گفت آن مرد وصال ** گفت بهر فهم اصحاب جدال‏