- Âbıhayatın akışını görmüyorsan ırmağın üstündeki dalların, yaprakların, çerçöpün akışına bak.
- گر نبینی رفتن آب حیات ** بنگر اندر جوی و این سیر نبات
- Su, yeğin akarsa üstündeki kabuklar ve çerçöp de daha çabuk sürüklenip gider. 3300
- آب چون انبهتر آید در گذر ** زو کند قشر صور زوتر گذر
- Bu feyiz şiddetle zuhur etti mi gayri ariflerin gönüllerine gam gelmez, o gönüllerde elem eğleşmez olur.
- چون به غایت تیز شد این جو روان ** غم نپاید در ضمیر عارفان
- Nitekim ırmak da, dopdolu olur, pek hızlı akarsa üstünde çerçöp eğlenmez!
- چون به غایت ممتلی بود و شتاب ** پس نگنجید اندر او الا که آب
- Halden bigâne birisinin bir şeyhi kınaması ve müridin şeyhe cevap vermesi
- طعنه زدن بیگانه ای در شیخ و جواب گفتن مرید شیخ او را
- Birisi, şeyhin birini “Kötü adam, doğru yolda değil.
- آن یکی یک شیخ را تهمت نهاد ** کاو بد است و نیست بر راه رشاد
- Şarap içiyor, mürai ve pis herif. Böyle adam nereden müritlerin imdadına yetişecek?” diye kınadı.
- شارب خمر است و سالوس و خبیث ** مر مریدان را کجا باشد مغیث
- Başka biri de ona dedi ki “Edebe riayet et. Büyükler hakkında böyle zanda bulunmak yaraşmaz. 3305
- آن یکی گفتش ادب را هوش دار ** خرد نبود این چنین ظن بر کبار
- Onun sâf seli, bulanıversin, bu ondan ve onun sıfatlarından ne kadar uzak!
- دور از او و دور از آن اوصاف او ** که ز سیلی تیره گردد صاف او
- Hak ehline böyle bühtanlarda bulunma. Bu, senin hayalinden ibaret, çevir yaprağı!
- این چنین بهتان منه بر اهل حق ** این خیال تست بر گردان ورق
- Böyle bir şey olmaz ya, şayet olsa bile ey toprakta uçan kuş, bahrimuhite pislikten ne zarar!
- این نباشد ور بود ای مرغ خاک ** بحر قلزم را ز مرداری چه باک
- O, iki testiden az, yahut küçük bir havuz değil ki, bir katracık pislik onu nasıl bulandırır, nasıl kirletir.?
- نیست دون القلتین و حوض خرد ** کی تواند قطرهایش از کار برد
- Ateş, İbrahim’e bir ziyan veremedi. Kim Nemrutsa sen ona de: Kork ateşten! 3310
- آتش ابراهیم را نبود زیان ** هر که نمرودی است گو میترس از آن
- Nefis Nemrut’tur, akılla can da Halil. Ruh, işin tam içindedir. Kılavuza ihtiyaç yok, kılavuza muhtaç olan nefistir.
- نفس نمرود است و عقل و جان خلیل ** روح در عین است و نفس اندر دلیل
- Kılavuz yolcuya, çöllerde her an kaybolana lâzımdır.
- این دلیل راه رهرو را بود ** کاو به هر دم در بیابان گم شود
- Menzile ulaşanlara gözden, ışıktan başka bir şey lâzım değil. Onlar kılavuzdan da kurtulmuşlardır, çölden de.
- واصلان را نیست جز چشم و چراغ ** از دلیل و راهشان باشد فراغ
- Eğer o vuslat eri bir delil getirirse henüz mücadele içinde bocalayanlar anlasınlar diye getirir.
- گر دلیلی گفت آن مرد وصال ** گفت بهر فهم اصحاب جدال
- Baba, küçük çocuğuna onun dilince “Ti, ti” der, aklı, âlemi ölçüp biçse bile! 3315
- بهر طفل نو پدر تیتی کند ** گر چه عقلش هندسهی گیتی کند
- Üstat “ Elifte bir şey yok” dese fazileti eksilmez, yücelikten düşmez.
- کم نگردد فضل استاد از علو ** گر الف چیزی ندارد گوید او
- Henüz söz bilmez cahile bir şeyler öğretmek için kendi dilini terk etmek,
- از پی تعلیم آن بسته دهن ** از زبان خود برون باید شدن
- Onun dilince konuşmak gerek. Ancak bu suretle senden bir bilgi, bir fen öğrenebilir.
- در زبان او بباید آمدن ** تا بیاموزد ز تو او علم و فن
- Bütün halk da şeyhin çocukları mesabesindedir. Nasihat verdiği zaman pîre, onların seviyesine inmek lâzım”
- پس همه خلقان چو طفلان ویاند ** لازم است این پیر را در وقت پند
- Küfrün de bir haddi, hududu var. Fakat şeyhe ve şeyhin nuruna bir kenar, bir had yok! 3320
- کفر را حد است و اندازه بدان ** شیخ و نور شیخ را نبود کران
- Haddi hududu olmayanın yanında mahdut olan şey, yok demektir. Allah’tan başka her şey fanidir.
- پیش بیحد هر چه محدود است لاست ** کل شیء غیر وجه الله فناست
- Onun bulunduğu yerde ne küfür var, ne iman. Çünkü o içtir, küfürle imansa deri.
- کفر و ایمان نیست آن جایی که اوست ** انکه او مغز است و این دو رنگ و پوست
- Bu yokluklar, yüze perdedir. O, leğen altında gizli ışığa benzer.
- این فناها پردهی آن وجه گشت ** چون چراغ خفیه اندر زیر طشت