English    Türkçe    فارسی   

2
3366-3390

  • Ulu Allah, Şuayb’ın kulağına dedi ki. “Ona gayp âleminden fasih bir dille cevap ver:
  • حق تعالی گفت در گوش شعیب ** در جواب او فصیح از راه غیب‏
  • Sen, ben ne kadar suç işledim, öyle olduğu halde Allah kereminden suçuma bakmıyor, bana mücazat etmiyor dedin ama
  • که بگفتی چند کردم من گناه ** و ز کرم نگرفت در جرمم اله‏
  • Ey aykırı düşünceli, ey sersem, ey yolu bırakıp da çölü tutmuş!
  • عکس می‏گویی و مقلوب ای سفیه ** ای رها کرده ره و بگرفته تیه‏
  • Seni nice kereler cezalandırdım. Fakat senin haberin yok. Ayağından tepene kadar zincirler içinde kalmışsın.
  • چند چندت گیرم و تو بی‏خبر ** در سلاسل مانده‏ای پا تا به سر
  • A kara kazan, isin, pasın kat, kat; için, yüzün berbat! 3370
  • زنگ تو بر تویت ای دیگ سیاه ** کرد سیمای درونت را تباه‏
  • Gönlünde is üstünde is, kurum üstünde kurum. Bu is ve kurum bir derecede ki nihayet gönlün, bütün sırlara karşı kör olmuş.
  • بر دلت زنگار بر زنگارها ** جمع شد تا کور شد ز اسرارها
  • Eğer o is, kurum, yeni bir kazana ursa bir arpa tanesi kadar küçük bile olsa eseri görünür.
  • گر زند آن دود بر دیگ نوی ** آن اثر بنماید ار باشد جوی‏
  • Çünkü her şey, zıddı ile meydana çıkar. Bembeyaz kazanın beyazlığı ütünde o kara is berbat bir şekilde kendini gösterir.
  • ز انکه هر چیزی به ضد پیدا شود ** بر سپیدی آن سیه رسوا شود
  • Fakat dumanın tesiriyle kazan karardı mı artık onun üstünde isi, kurumu kim görür a inatçı?
  • چون سیه شد دیگ پس تاثیر دود ** بعد از این بروی که بیند زود زود
  • Demirci zenci olursa yüzü, dumanla isle aynı renktedir. 3375
  • مرد آهنگر که او زنگی بود ** دود را با روش هم رنگی بود
  • Fakat beyaz adam demirciliğe kalkışırsa yüzü yer, yer kararır, kızarır.
  • مرد رومی کاو کند آهنگری ** رویش ابلق گردد از دود آوری‏
  • Bu takdirde de günahın tesirini derhal anlar da ağlayıp sızlamaya başlar ve “ Aman Yarabbi” demeye koyulur.
  • پس بداند زود تاثیر گناه ** تا بنالد زود گوید ای اله‏
  • Fakat bir adam, günahta ısrar eder, kötülüğü kendine sanat edinir, düşünce gözüne toprak saçarsa,
  • چون کند اصرار و بد پیشه کند ** خاک اندر چشم اندیشه کند
  • Artık tövbe etmeyi bile aklına getirmez; o suç gönlüne tatlı gelir; böyle böyle nihayet dinsiz olur gider.
  • توبه نندیشد دگر شیرین شود ** بر دلش آن جرم تا بی‏دین شود
  • O pişman oluş, o “Yarabbi” deyiş ondan zail olur, gönül aynasının yüzünü beş kat pas örter. 3380
  • آن پشیمانی و یا رب رفت از او ** شست بر آیینه زنگ پنج تو
  • Paslar, demirini yemeye gevherini yok etmeye başlar.
  • آهنش را زنگها خوردن گرفت ** گوهرش را زنگ کم کردن گرفت‏
  • Beyaz bir kâğıda yazı yazarsan o yazı, kâğıda bakar bakmaz okunur.
  • چون نویسی کاغذ اسپید بر ** آن نبشته خوانده آید در نظر
  • Yazılı kâğıda bir yazı yazarsan okunur ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir.
  • چون نویسی بر سر بنوشته خط ** فهم ناید خواندنش گردد غلط
  • Çünkü o karalanmış kâğıt üstüne kara yazı yazıldı mı her iki yazı da körleşir, hiçbir manası kalmaz.
  • کان سیاهی بر سیاهی اوفتاد ** هر دو خط شد کور و معنیی نداد
  • O kâğıda üçüncü defa bir şey yazarsan kâfirlerin canı gibi tamamıyla kapkara olur. 3385
  • ور سوم باره نویسی بر سرش ** پس سیه کردی چو جان کافرش‏
  • Şu halde her şeye çare bulan Allah’a sığınmaktan başka ne çare var? Bakırın ümitsizliğine iksir, ancak onun nazarıdır.
  • پس چه چاره جز پناه چاره‏گر ** ناامیدی مس و اکسیرش نظر
  • Ümitsizlikleri ona arz edin de devasız derdinizden kurtuluverin!”
  • ناامیدیها به پیش او نهید ** تا ز درد بی‏دوا بیرون جهید
  • Şuayb ona bu nükteleri söyleyince Şuayb’ın nefesleri yüzünden adamın gönlünde güller açıldı.
  • چون شعیب این نکته‏ها با او بگفت ** ز آن دم جان در دل او گل شکفت‏
  • Canı, gökyüzünden gelen vahiy sesini duydu. Dedi ki. “ Eğer bizi cezalandırdıysa nişanesi nerede?”
  • جان او بشنید وحی آسمان ** گفت اگر بگرفت ما را کو نشان‏
  • Şuayb “Yarabbi, beni kabul etmiyor. Bu muhazeye, bu cezaya nişane aramakta” dedi. 3390
  • گفت یا رب دفع من می‏گوید او ** آن گرفتن را نشان می‏جوید او