- Fakat bir adam, günahta ısrar eder, kötülüğü kendine sanat edinir, düşünce gözüne toprak saçarsa,
- چون کند اصرار و بد پیشه کند ** خاک اندر چشم اندیشه کند
- Artık tövbe etmeyi bile aklına getirmez; o suç gönlüne tatlı gelir; böyle böyle nihayet dinsiz olur gider.
- توبه نندیشد دگر شیرین شود ** بر دلش آن جرم تا بیدین شود
- O pişman oluş, o “Yarabbi” deyiş ondan zail olur, gönül aynasının yüzünü beş kat pas örter. 3380
- آن پشیمانی و یا رب رفت از او ** شست بر آیینه زنگ پنج تو
- Paslar, demirini yemeye gevherini yok etmeye başlar.
- آهنش را زنگها خوردن گرفت ** گوهرش را زنگ کم کردن گرفت
- Beyaz bir kâğıda yazı yazarsan o yazı, kâğıda bakar bakmaz okunur.
- چون نویسی کاغذ اسپید بر ** آن نبشته خوانده آید در نظر
- Yazılı kâğıda bir yazı yazarsan okunur ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir.
- چون نویسی بر سر بنوشته خط ** فهم ناید خواندنش گردد غلط
- Çünkü o karalanmış kâğıt üstüne kara yazı yazıldı mı her iki yazı da körleşir, hiçbir manası kalmaz.
- کان سیاهی بر سیاهی اوفتاد ** هر دو خط شد کور و معنیی نداد
- O kâğıda üçüncü defa bir şey yazarsan kâfirlerin canı gibi tamamıyla kapkara olur. 3385
- ور سوم باره نویسی بر سرش ** پس سیه کردی چو جان کافرش
- Şu halde her şeye çare bulan Allah’a sığınmaktan başka ne çare var? Bakırın ümitsizliğine iksir, ancak onun nazarıdır.
- پس چه چاره جز پناه چارهگر ** ناامیدی مس و اکسیرش نظر
- Ümitsizlikleri ona arz edin de devasız derdinizden kurtuluverin!”
- ناامیدیها به پیش او نهید ** تا ز درد بیدوا بیرون جهید
- Şuayb ona bu nükteleri söyleyince Şuayb’ın nefesleri yüzünden adamın gönlünde güller açıldı.
- چون شعیب این نکتهها با او بگفت ** ز آن دم جان در دل او گل شکفت
- Canı, gökyüzünden gelen vahiy sesini duydu. Dedi ki. “ Eğer bizi cezalandırdıysa nişanesi nerede?”
- جان او بشنید وحی آسمان ** گفت اگر بگرفت ما را کو نشان
- Şuayb “Yarabbi, beni kabul etmiyor. Bu muhazeye, bu cezaya nişane aramakta” dedi. 3390
- گفت یا رب دفع من میگوید او ** آن گرفتن را نشان میجوید او
- Allah “Ben ayıpları örtücüyüm, sırlarını söylemem. Ancak iptilâsına dair şu tek remzi söyleyeyim:
- گفت ستارم نگویم رازهاش ** جز یکی رمز از برای ابتلاش
- Onu cezalandırdığımın bir nişanesi şu: Oruç tutmak da dua etmekte.
- یک نشان آن که میگیرم و را ** آن که طاعت دارد از صوم و دعا
- Namaz kılmakta, zekât vermekte, başka ibadetlerde bulunmakta. Fakat ruhu bir zerre bile zevk duymuyor.
- و ز نماز و از زکات و غیر آن ** لیک یک ذره ندارد ذوق جان
- Ne güzel ibadetler ediyor, ne hoş işlerde bulunuyor. Fakat bir parçacık bile tat yok.
- میکند طاعات و افعال سنی ** لیک یک ذره ندارد چاشنی
- İbadeti kışırdan ibaret, iç, yok. Cevizler çok ama içleri boş! 3395
- طاعتش نغز است و معنی نغز نی ** جوزها بسیار و در وی مغز نی
- İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek, tohumun ağaç olması için iç gerek!
- ذوق باید تا دهد طاعات بر ** مغز باید تا دهد دانه شجر
- İçsiz tohum, fidan olur mu? Cansız surette hayalden başka bir şey değil.
- دانهی بیمغز کی گردد نهال ** صورت بیجان نباشد جز خیال
- O hale âşina olamayan müridin şeyhi kınaması hikâyesinin sonu
- بقیهی قصهی طعنه زدن آن مرد بیگانه در شیخ
- O habis, şeyh hakkında hezeyanlarda bulunmaktaydı. Eğri bakan kişinin gözü daima eğri ve aykırı görür.
- آن خبیث از شیخ میلایید ژاژ ** کژنگر باشد همیشه عقل کاژ
- “Ben, onu bir mecliste gördüm, takvası yok, bir müflisten ibaret.
- که منش دیدم میان مجلسی ** او ز تقوی عاری است و مفلسی
- İnanmıyorsan bu gece kalk da şeyhinin fıskını apaçık gör” dedi. 3400
- ور که باور نیستت خیز امشبان ** تا ببینی فسق شیخت را عیان
- Geceleyin o adamı bir pencere başına götürdü, dedi ki: “Fasikliğe bak, işreti gör”
- شب ببردش بر سر یک روزنی ** گفت بنگر فسق و عشرت کردنی
- Gündüzün riyasiyle gecenin fıskını seyret. Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi!
- بنگر آن سالوس روز و فسق شب ** روز همچون مصطفی شب بو لهب