English    Türkçe    فارسی   

2
3398-3422

  • O habis, şeyh hakkında hezeyanlarda bulunmaktaydı. Eğri bakan kişinin gözü daima eğri ve aykırı görür.
  • آن خبیث از شیخ می‏لایید ژاژ ** کژنگر باشد همیشه عقل کاژ
  • “Ben, onu bir mecliste gördüm, takvası yok, bir müflisten ibaret.
  • که منش دیدم میان مجلسی ** او ز تقوی عاری است و مفلسی‏
  • İnanmıyorsan bu gece kalk da şeyhinin fıskını apaçık gör” dedi. 3400
  • ور که باور نیستت خیز امشبان ** تا ببینی فسق شیخت را عیان‏
  • Geceleyin o adamı bir pencere başına götürdü, dedi ki: “Fasikliğe bak, işreti gör”
  • شب ببردش بر سر یک روزنی ** گفت بنگر فسق و عشرت کردنی‏
  • Gündüzün riyasiyle gecenin fıskını seyret. Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi!
  • بنگر آن سالوس روز و فسق شب ** روز همچون مصطفی شب بو لهب‏
  • Gündüz adı Abdullah, gece elinde kadeh, nezübillâh!”
  • روز عبد الله او را گشته نام ** شب نعوذ بالله و در دست جام‏
  • Pîrin elinde dolu bir kadeh vardı. Mürit bunu görünce “ Şeyhim, sen de mi aldatıcısın?
  • دید شیشه در کف آن پیر پر ** گفت شیخا مر ترا هم هست غر
  • Sen, “Şeytan, şarap kadehine hemencecik işeyiverir” demez miydin?” dedi. 3405
  • تو نمی‏گفتی که در جام شراب ** دیو می‏میزد شتابان ناشتاب‏
  • Şeyh dedi ki: “Benim kadehimi öyle doldurdular ki içine tek bir üzerlik tohumu bile sığmaz.
  • گفت جامم را چنان پر کرده‏اند ** کاندر او اندر نگنجد یک سپند
  • Bir bak hele, Buraya bir zerre bile sığar mı? Sen sözü yanlış anlamışsın, aldanmışsın.
  • بنگر اینجا هیچ گنجد ذره‏ای ** این سخن را کژ شنیده غره‏ای‏
  • Bu zâhiri şarap, zâhiri kadeh değil ki. Onu, gaybı bilen şeyhten uzak bil.
  • جام ظاهر خمر ظاهر نیست این ** دور دار این را ز شیخ غیب بین‏
  • Be ahmak, şarap kadehi, şeyhin varlığıdır. Oraya Şeytan’ın sidiğine asla yol yok!
  • جام می هستی شیخ است ای فلیو ** کاندر او اندر نگنجد بول دیو
  • O varlık, Allah nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır. 3410
  • پر و مالامال از نور حق است ** جام تن بشکست نور مطلق است‏
  • Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez ya, yine aynı nurdur”
  • نور خورشید ار بیفتد بر حدث ** او همان نور است نپذیرد خبث‏
  • Şeyh bu sözleri söyledikten sonra “Bu, ne kadehtir, nasıl şarap, bir gel de bak be hey münkir” dedi.
  • شیخ گفت این خود نه جام است و نه می ** هین به زیر آن منکرا بنگر به وی‏
  • Mürit gelip baktı, gördü ki halis bal. O manasız düşmansa kör oldu, bir şey göremedi.
  • آمد و دید انگبین خاص بود ** کور شد آن دشمن کور و کبود
  • O zaman pîr müridine dedi ki: “ Yürü ey ulu mürit bana şarap bul,
  • گفت پیر آن دم مرید خویش را ** رو برای من بجو می ای کیا
  • Bir hastalığım var, şarap içmek zaruretindeyim. Hastalıktan ölüm haline geldim, hatta bu halden de ileri bir hale düştüm. 3415
  • که مرا رنجی است مضطر گشته‏ام ** من ز رنج از مخمصه بگذشته‏ام‏
  • Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!
  • در ضرورت هست هر مردار پاک ** بر سر منکر ز لعنت باد خاک‏
  • Mürit, meyhaneleri dönüp dolaşmaya, şeyh için her küpten şarap taşımaya başladı.
  • گرد خمخانه بر آمد آن مرید ** بهر شیخ از هر خمی او می‏چشید
  • Fakat küplerin hiç birin de şarap bulamadı. Hurma şarabıyla dolu olan küpler, balla dolmuştu.
  • در همه خمخانه‏ها او می ندید ** گشته بد پر از عسل خم نبید
  • “Rintler, bu ne hal, bu ne iş? Hiçbir küpte şarap bulamıyorum” dedi.
  • گفت ای رندان چه حال است این چه کار ** هیچ خمی در نمی‏بینم عقار
  • Bütün Rintler, ağlayıp ellerini başlarına vurarak Şeyhin yanına geldiler. 3420
  • جمله رندان نزد آن شیخ آمدند ** چشم گریان دست بر سر می‏زدند
  • “Ey ulu Şeyh, sen meyhaneye geldin, bütün şaraplar, kudümünün hürmetine bal oldu.
  • در خرابات آمدی شیخ اجل ** جمله می‏ها از قدومت شد عسل‏
  • Şarabı arıttın, bizim canlarımızı da kötü huylardan arıt, tebdil et “dediler.
  • کرده ای مبدل تو می را از حدث ** جان ما را هم بدل کن از خبث‏