- Bu devir, senin devrindir. Çünkü Kelîm olan Musa bile daima senin zamanını arzuladı. 355
- دور تست ایرا که موسای کلیم ** آرزو میبرد زین دورت مقیم
- Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhurunu gördü de;
- چون که موسی رونق دور تو دید ** کاندر او صبح تجلی میدمید
- “ Yarabbi, o ne rahmet devri... O devir, rahmetten de ileri... O devirde rüyet var.
- گفت یا رب آن چه دور رحمت است ** بر گذشت از رحمت آن جا رویت است
- Musa’nı denizlere daldır da Ahmet’in devrinde izhar et’’ dedi.
- غوطه ده موسای خود را در بحار ** از میان دورهی احمد بر آر
- Allah dedi ki : “ Sana o devri onun için gösterdim, o halvetin yolunu onun için açtım”
- گفت یا موسی بدان بنمودمت ** راه آن خلوت بدان بگشودمت
- Ey Kelîm, sen o devirden uzaksın; ayağını çek, çünkü bu iklim uzundur. 360
- که تو ز آن دوری درین دور ای کلیم ** پا بکش زیرا دراز است این گلیم
- Ben kerem sahibiyim. Tamaha düşüp ağlasın diye mahlûka ekmek gösteririm.
- من کریمم نان نمایم بنده را ** تا بگریاند طمع آن زنده را
- Ana, çocuk uyansın da gıdasını istesin diye çocuğun burnunu ovar.
- بینی طفلی بمالد مادری ** تا شود بیدار واجوید خوری
- Çünkü çocuğun, açlığından haberi olmaz, uyuyakalır. Fakat süt muhabbeti, ananın iki memesini de ağrıtmaya başlar.
- کاو گرسنه خفته باشد بیخبر ** و آن دو پستان میخلد زو مهر در
- “Ben gizli rahmet olan bir hazineydim, hidayete erişmiş bir ümmet gönderdim.”
- کنت کنزا رحمة مخفیة ** فابتعثت أمة مهدیة
- Can ve gönülle dilediğim bütün keremleri sana Allah gösterdi de sen onlara tamah ettin. 365
- هر کراماتی که میجویی به جان ** او نمودت تا طمع کردی در آن
- Ahmet, ümmetler “ Yarab” desinler diye dünyada nice put kırdı.
- چند بت بشکست احمد در جهان ** تا که یا رب گوی گشتند امتان
- Ahmet’in çalışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapardın.
- گر نبودی کوشش احمد تو هم ** میپرستیدی چو اجدادت صنم
- Ahmet’in ümmetler üzerindeki hakkını bil, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu.
- این سرت وارست از سجدهی صنم ** تا بدانی حق او را بر امم
- Söylersen bu puta tapmadan kurtulmanın şükrünü söyle de Allah, seni bâtın putundan da kurtarsın.
- گر بگویی شکر این رستن بگو ** کز بت باطن همت برهاند او
- O, nasıl, başını putlardan kurtardıysa sende o kuvvetle gönlünü kurtar. 370
- مر سرت را چون رهانید از بتان ** هم بدان قوت تو دل را وارهان
- Dini babadan bedava bir miras olarak buldun da onun için başını şükretmeden çevirdin.
- سر ز شکر دین از آن بر تافتی ** کز پدر میراث مفتاش یافتی
- Miras yedi, mal kadrini ne bilsin? Rüstem can verdi, Zâl bedava şeref kazandı!
- مرد میراثی چه داند قدر مال ** رستمی جان کند و مجان یافت زال
- Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşanda nimetime erişir.
- چون بگریانم بجوشد رحمتم ** آن خروشنده بنوشد نعمتم
- Birisine bir şeyi vermek istemezsem o isteği göstermem. Fakat gönlünü kapattım mı artık açmam.
- گر نخواهم داد خود ننمایمش ** چونش کردم بسته دل بگشایمش
- Rahmetim, o ağlamalara bağlıdır. Kul ağladı mı rahmet denizi, kabarmaya, dalgalanmaya başlar. 375
- رحمتم موقوف آن خوش گریههاست ** چون گریست از بحر رحمت موج خاست
- Allah, aziz sırrını takdis etsin, şeyh Ahmed-i Hıdraveyh’in Allah ilhamıyla borçlular için helva satması
- حلوا خریدن شیخ احمد خضرویه قدس الله سره العزیز جهت غریمان به الهام حق
- Bir şeyh vardı. Cömertlikle anılmıştı, o yüzden de daima borçluydu.
- بود شیخی دایما او وامدار ** از جوانمردی که بود آن نامدار
- Büyüklerden on binlerce lira borç almış, âlemdeki yoksullara harcetmişti.
- ده هزاران وام کردی از مهان ** خرج کردی بر فقیران جهان
- Borçlu bir de tekke kurmuş, canını da, malını da, tekkesini de Allah uğruna feda etmişti.
- هم به وام او خانقاهی ساخته ** جان و مال و خانقه درباخته
- Allah, Halil’e nasıl kumu un etmişse onun da borcunu her taraftan öderdi.
- وام او را حق ز هر جا میگزارد ** کرد حق بهر خلیل از ریگ آرد