English    Türkçe    فارسی   

2
3569-3593

  • Şeyhin biri bir gün, halkın kötü zannını gidermek için leğene kustu, leğen inciyle doldu.
  • شیخ روزی بهر دفع سوء ظن ** در لگن قی کرد پر در شد لگن‏
  • Bu suretle o basiret sahibi pir, halkın az akıllılığına acıyıp ancak akılla anlaşılır inciyi gözle görülür inci haline getirdi. 3570
  • گوهر معقول را محسوس کرد ** پیر بینا بهر کم عقلی مرد
  • Fakat midende temiz de pis murdar bir hale geliyorsa boğazını kilitle, anahtarı da sakla.
  • چون که در معده شود پاکت پلید ** قفل نه بر حلق و پنهان کن کلید
  • Lokma, kimde ululuk nuru haline gelirse ne dilerse yesin... Ona helâl!
  • هر که در وی لقمه شد نور جلال ** هر چه خواهد تا خورد او را حلال‏
  • Doğruluğuna kendisi tanık olan iddia
  • بیان دعویی که عین آن دعوی گواه صدق خویش است‏
  • Eğer benim canıma âşina isen bilirsin ki şu manalı sözüm boş dâva değildir.
  • گر تو هستی آشنای جان من ** نیست دعوی گفت معنی لان من‏
  • Gece yarısında bile senin yanındayım; kendine gel... Geceleyin korkma; ben senin adamınım, hısmınım dersem,
  • گر بگویم نیم شب پیش توام ** هین مترس از شب که من خویش توام‏
  • Bu iki iddia da, eğer hısımlarının sesini tanırsan sence doğrudur. 3575
  • این دو دعوی پیش تو معنی بود ** چون شناسی بانگ خویشاوند خود
  • Yanında olmak da, hısmın bulunmak da iddiadır ama iyi anlayan kişiye göre ikisi de mânadan ibarettir ve doğrudur.
  • پیشی و خویشی دو دعوی بود لیک ** هر دو معنی بود پیش فهم نیک‏
  • Sesinin yakından gelişi de şehadet eder ki bu nefes, bir sevgilinin yanından gelmekte.
  • قرب آوازش گواهی می‏دهد ** کاین دم از نزدیک یاری می‏جهد
  • Hısımların seslerindeki tat da o hısmın doğruluğuna şahittir.
  • لذت آواز خویشاوند نیز ** شد گوا بر صدق آن خویش عزیز
  • Fakat Allah ilhamına mazhar olmayan ve bilgisizliğinden yabancı sesiyle akraba sesini birbirinden ayırt edemeyen ahmağa göre,
  • باز بی‏الهام احمق کاو ز جهل ** می‏نداند بانگ بیگانه ز اهل‏
  • Bu adamın sözü dâvadan ibarettir. Bu ahmağın bilgisizliği, inkârına sebep olur. 3580
  • پیش او دعوی بود گفتار او ** جهل او شد مایه‏ی انکار او
  • Fakat gönlünde Allah nurları olan akıllı, anlayışlı kişiye göre bu ses, mananın ta kendisidir ve doğrudur.
  • پیش زیرک کاندرونش نورهاست ** عین این آواز معنی بود راست‏
  • Bu, şuna benzer: Arapça bilen birisi, Arapça “Ben Arapça bilirim” dese,
  • یا به تازی گفت یک تازی زبان ** که همی‏دانم زبان تازیان‏
  • Onun Arapça bilirim demesi dâvadır ama Arapça söyleyişi de manadır, dâvasının ispatıdır.
  • عین تازی گفتنش معنی بود ** گر چه تازی گفتنش دعوی بود
  • Yahut bir kâtip, kâğıdın üstüne “Ben kâtibim, yazı okuyabilirim, yüce bir kişiyim” diye yazsa,
  • یا نویسد کاتبی بر کاغذی ** کاتب و خط خوانم و من ابجدی‏
  • Bu yazı filvaki dâvadır ama yazılan şeyde dâvanın doğruluğuna şahittir. 3585
  • این نوشته گر چه خود دعوی بود ** هم نوشته شاهد معنی بود
  • Yahut da bir sofi “Dün akşam rüyada birisini gördün ya… Hani omuzun da seccade vardı.
  • یا بگوید صوفیی دیدی تو دوش ** در میان خواب سجاده به دوش‏
  • İşte o benim. Rüyada sana nazardaki feyizleri anlatmıştım.
  • من بدم آن و آن چه گفتم خواب در ** با تو اندر خواب در شرح نظر
  • Onları kulağına küpe et. O sözü aklına rehber yap, sözlere uy” dese,
  • گوش کن چون حلقه اندر گوش کن ** آن سخن را پیشوای هوش کن‏
  • Bu söz, sana rüyayı hatırlatır. Yeni bir mucize, eski bir altındır.
  • چون ترا یاد آید آن خواب این سخن ** معجز نو باشد و زر کهن‏
  • Bu söz, dâva gibi görünür ama rüyayı görenin ruhu” Evet” der. Tasdik eder. 3590
  • گر چه دعوی می‏نماید این ولی ** جان صاحب واقعه گوید بلی‏
  • Hikmet, müminin kaybolmuş malı olduğundan kimden duysa inanır, kabul eder.
  • پس چو حکمت ضاله‏ی مومن بود ** آن ز هر که بشنود موقن بود
  • Fakat kendisini hikmetin yanında bulursa nasıl şüphe edebilir. Nasıl yanılabilir?
  • چون که خود را پیش او یابد فقط ** چون بود شک چون کند او را غلط
  • Susuz birisine “ Acele et, çabuk, kadehteki suyu al iç” desen,
  • تشنه‏ای را چون بگویی تو شتاب ** در قدح آب است بستان زود آب‏