- Fakat gönlünde Allah nurları olan akıllı, anlayışlı kişiye göre bu ses, mananın ta kendisidir ve doğrudur.
- پیش زیرک کاندرونش نورهاست ** عین این آواز معنی بود راست
- Bu, şuna benzer: Arapça bilen birisi, Arapça “Ben Arapça bilirim” dese,
- یا به تازی گفت یک تازی زبان ** که همیدانم زبان تازیان
- Onun Arapça bilirim demesi dâvadır ama Arapça söyleyişi de manadır, dâvasının ispatıdır.
- عین تازی گفتنش معنی بود ** گر چه تازی گفتنش دعوی بود
- Yahut bir kâtip, kâğıdın üstüne “Ben kâtibim, yazı okuyabilirim, yüce bir kişiyim” diye yazsa,
- یا نویسد کاتبی بر کاغذی ** کاتب و خط خوانم و من ابجدی
- Bu yazı filvaki dâvadır ama yazılan şeyde dâvanın doğruluğuna şahittir. 3585
- این نوشته گر چه خود دعوی بود ** هم نوشته شاهد معنی بود
- Yahut da bir sofi “Dün akşam rüyada birisini gördün ya… Hani omuzun da seccade vardı.
- یا بگوید صوفیی دیدی تو دوش ** در میان خواب سجاده به دوش
- İşte o benim. Rüyada sana nazardaki feyizleri anlatmıştım.
- من بدم آن و آن چه گفتم خواب در ** با تو اندر خواب در شرح نظر
- Onları kulağına küpe et. O sözü aklına rehber yap, sözlere uy” dese,
- گوش کن چون حلقه اندر گوش کن ** آن سخن را پیشوای هوش کن
- Bu söz, sana rüyayı hatırlatır. Yeni bir mucize, eski bir altındır.
- چون ترا یاد آید آن خواب این سخن ** معجز نو باشد و زر کهن
- Bu söz, dâva gibi görünür ama rüyayı görenin ruhu” Evet” der. Tasdik eder. 3590
- گر چه دعوی مینماید این ولی ** جان صاحب واقعه گوید بلی
- Hikmet, müminin kaybolmuş malı olduğundan kimden duysa inanır, kabul eder.
- پس چو حکمت ضالهی مومن بود ** آن ز هر که بشنود موقن بود
- Fakat kendisini hikmetin yanında bulursa nasıl şüphe edebilir. Nasıl yanılabilir?
- چون که خود را پیش او یابد فقط ** چون بود شک چون کند او را غلط
- Susuz birisine “ Acele et, çabuk, kadehteki suyu al iç” desen,
- تشنهای را چون بگویی تو شتاب ** در قدح آب است بستان زود آب
- Susuz, “Bu bir dâvadan ibaret. Yürü ey davacı benden uzaklaş”
- هیچ گوید تشنه کاین دعوی است رو ** از برم ای مدعی مهجور شو
- Yahut “Kadehtekinin su, o içilen güzel, berrak su olduğuna dair bana bir delil göster!” der mi? 3595
- یا گواه و حجتی بنما که این ** جنس آب است و از آن ماء معین
- Ana, süt emer çocuğuna “Gel yavrum, süt em, ben senin ananım” dese,
- یا به طفل شیر مادر بانگ زد ** که بیا من مادرم هان ای ولد
- Çocuk “Ana, sütünü emersem karnım doyacak mı bir delil göster!” der mi?
- طفل گوید مادرا حجت بیار ** تا که با شیرت بگیرم من قرار
- Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.
- در دل هر امتی کز حق مزه ست ** روی و آواز پیمبر معجزه ست
- Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.
- چون پیمبر از برون بانگی زند ** جان امت در درون سجده کند
- Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır. 3600
- ز انکه جنس بانگ او اندر جهان ** از کسی نشنیده باشد گوش جان
- O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’a yaklaşır.
- آن غریب از ذوق آواز غریب ** از زبان حق شنود انی قریب
- Yahya aleyhisselâm’ın, anasının karnındayken İsa aleyhisselâm’a secde etmesi
- سجده کردن یحیی علیه السلام در شکم مادر مسیح را علیه السلام
- Yahya’nın anası, Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki:
- مادر یحیی به مریم در نهفت ** پیشتر از وضع حمل خویش گفت
- “Karnında bir padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu yakinen gördüm.
- که یقین دیدم درون تو شهی است ** کاو اولو العزم و رسول آگهی است
- Sana rastlayınca karnımda ki çocuğum hemen secdeye vardı.
- چون برابر اوفتادم با تو من ** کرد سجده حمل من اندر زمن
- Karnımdaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden bedenime titreme düştü” 3605
- این جنین مر آن جنین را سجده کرد ** کز سجودش در تنم افتاد درد