English    Türkçe    فارسی   

2
3598-3622

  • Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.
  • در دل هر امتی کز حق مزه ست ** روی و آواز پیمبر معجزه ست‏
  • Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.
  • چون پیمبر از برون بانگی زند ** جان امت در درون سجده کند
  • Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır. 3600
  • ز انکه جنس بانگ او اندر جهان ** از کسی نشنیده باشد گوش جان‏
  • O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’a yaklaşır.
  • آن غریب از ذوق آواز غریب ** از زبان حق شنود انی قریب‏
  • Yahya aleyhisselâm’ın, anasının karnındayken İsa aleyhisselâm’a secde etmesi
  • سجده کردن یحیی علیه السلام در شکم مادر مسیح را علیه السلام
  • Yahya’nın anası, Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki:
  • مادر یحیی به مریم در نهفت ** پیشتر از وضع حمل خویش گفت‏
  • “Karnında bir padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu yakinen gördüm.
  • که یقین دیدم درون تو شهی است ** کاو اولو العزم و رسول آگهی است‏
  • Sana rastlayınca karnımda ki çocuğum hemen secdeye vardı.
  • چون برابر اوفتادم با تو من ** کرد سجده حمل من اندر زمن‏
  • Karnımdaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden bedenime titreme düştü” 3605
  • این جنین مر آن جنین را سجده کرد ** کز سجودش در تنم افتاد درد
  • Meryem de “Ben de karnımdaki çocuğun secde ettiğini hissettim” dedi.
  • گفت مریم من درون خویش هم ** سجده‏ای دیدم از این طفل شکم‏
  • Buna karşı şüphe
  • اشکال آوردن بر این قصه‏
  • Ahmaklar derler ki: “Bırak şu masalı. Yalan, yanlış.
  • ابلهان گویند کاین افسانه را ** خط بکش زیرا دروغ است و خطا
  • Meryem, doğuracağı zaman yabancıdan da uzaktı, akrabadan da.
  • ز انکه مریم وقت وضع حمل خویش ** بود از بیگانه دور و هم ز خویش‏
  • O güzel hatun şehirden dışarı çıktı. Doğurmadıkça şehre girmedi.
  • از برون شهر آن شیرین فسون ** تا نشد فارغ نیامد خود درون‏
  • Doğurunca yavrusunu kucağına alıp, bağrına basıp soyunun, sopunun yanına geldi. 3610
  • چون بزادش آن گهانش بر کنار ** بر گرفت و برد تا پیش تبار
  • Yahya’nın anası, onu nerede gördü de bu hikâyeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
  • مادر یحیی کجا دیدش که تا ** گوید او را این سخن در ماجرا
  • Bu şüpheye verilen cevap
  • جواب اشکال‏
  • Bunu ilhama mazhar olan, afakta, gayp âleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi bilen kişi anlar.
  • این بداند کان که اهل خاطر است ** غایب آفاق او را حاضر است‏
  • Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in yanında bulunabilir.
  • پیش مریم حاضر آید در نظر ** مادر یحیی که دور است از بصر
  • Vücut, göz göz olunca gözler kapalı olduğu halde de sevgilinin yüzü görülebilir.
  • دیده‏ها بسته ببیند دوست را ** چون مشبک کرده باشد پوست را
  • Mamafih baş gözüyle de göremediğini, can gözüyle de göremediğini farz et, ne çıkar? Ey düşkün, sen kısadan hisse almaya bak! 3615
  • ور ندیدش نه از برون نز اندرون ** از حکایت گیر معنی ای زبون‏
  • Kıssaları duyup “Nakış” kelimesine “Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme.
  • نه چنان کافسانه‏ها بشنیده بود ** همچو شین بر نقش آن چسبیده بود
  • Dilsiz Dimne, Kelile’ye nasıl söz söyler? Söz söylemekten aciz Dinme, Kelile’ye meramını nasıl anlatırdı?
  • تا همی‏گفت آن کلیله بی‏زبان ** چون سخن نوشد ز دمنه بی‏بیان‏
  • Tutalım, bunlar, birbirlerinin sözlerini anladılar, söz söylemeden meramlarını ifade eden bu hayvanların ne demek istediklerini insan nasıl anlayabilir?
  • ور بدانستند لحن همدگر ** فهم آن چون کرد بی‏نطقی بشر
  • Dimne, aslanla öküz arasında nasıl bir elçi oldu, ikisini de nasıl kandırdı?
  • در میان شیر و گاو آن دمنه چون ** شد رسول و خواند بر هر دو فسون‏
  • O akıllı öküz nasıl aslana vezir oldu. Fil ayın aksinden nasıl korktu? 3620
  • چون وزیر شیر شد گاو نبیل ** چون ز عکس ماه ترسان گشت پیل‏
  • Bu Dimne ve Kelile hikâyesinin hepsi yalan. Yoksa karganın leylekle ne alışverişi olur,nasıl leylekle savaşır?” deme.
  • این کلیله و دمنه جمله افتری است ** ور نه کی با زاغ لکلک را مری است‏
  • Kardeş, kıssa bir ölçeğe benzer, mana içindeki taneye.
  • ای برادر قصه چون پیمانه‏ای است ** معنی اندر وی مثال دانه‏ای است‏