- Bulmak için şehir şehir gezer, ne ada bırakır, ne dağ bırakır, ne ova bırakır!
- شهر شهر از بهر این مطلوب گشت ** نه جزیره ماند و نه کوه و نه دشت
- Kime sorduysa “ Bu ne arıyor, deli mi, ne?” diye güler, alay eder.
- هر که را پرسید کردش ریشخند ** کاین که جوید جز مگر مجنون بند
- Niceler alaya alıp döverler, niceler istihza edip “Akıllı,
- بس کسان صفعش زدند اندر مزاح ** بس کسان گفتند ای صاحب فلاح
- Senin gibi zeki ve temiz kişinin bu arayışında elbette bir esas var, hiç boş olur mu?” derler.
- جستجوی چون تو زیرک سینه صاف ** کی تهی باشد کجا باشد گزاف
- Ona alay yollu ettikleri bu riayet de ayrı bir tokat hatta bu enikonu tokattan da beter! 3650
- وین مراعاتش یکی صفعی دگر ** وین ز صفع آشکارا سختتر
- Bazıları alaya alıp “ Ey ulu kişi pek korkunç, pek geniş bir iklim olan filân iklimde,
- میستودندش به تسخر کای بزرگ ** در فلان اقلیم بس هول و سترگ
- Falan ormanda yemyeşil bir ağaç vardır. Pek yüce, pek korkunç... Her dalı koskocaman” derler.
- در فلان بیشه درختی هست سبز ** بس بلند و پهن و هر شاخیش گبز
- Padişah adamı, kimden ne duyarsa aramak için gayret kemerini kuşanır.
- قاصد شه بسته در جستن کمر ** میشنید از هر کسی نوعی خبر
- Orada nice yıllar gezip tozar. Padişah da ona mallar yollar durur.
- بس سیاحت کرد آن جا سالها ** میفرستادش شهنشه مالها
- Gurbet diyarında bir hayli zahmetlere uğrar, nihayet âciz kalır. 3655
- چون بسی دید اندر آن غربت تعب ** عاجز آمد آخر الامر از طلب
- Ne maksudundan bir eser görünür, ne de sözden başka bir şey!
- هیچ از مقصود اثر پیدا نشد ** ز آن غرض غیر خبر پیدا نشد
- Ümit ipi üzülür, aradığını aramaz olur, usanır.
- رشتهی امید او بگسسته شد ** جستهی او عاقبت ناجسته شد
- Padişah yanına dönmeye niyet eder, ağlaya, ağlaya yola düşer.
- کرد عزم باز گشتن سوی شاه ** اشک میبارید و میبرید راه
- Şeyhin o mukallit talibe, o ağacın sırrını anlatması
- شرح کردن شیخ سر آن درخت را با آن طالب مقلد
- Meğerse o nedimin ye’se kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh varmış.
- بود شیخی عالمی قطبی کریم ** اندر آن منزل که آیس شد ندیم
- Nedim ümitsiz bir halde “Önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düşeyim. 3660
- گفت من نومید پیش او روم ** ز آستان او به راه اندر شوم
- İstediğimi bulamadım, ümidim kesildi. Bâri duası yoldaşım olsun” der;
- تا دعای او بود همراه من ** چون که نومیدم من از دل خواه من
- Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
- رفت پیش شیخ با چشم پر آب ** اشک میبارید مانند سحاب
- “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
- گفت شیخا وقت رحم و رقت است ** ناامیدم وقت لطف این ساعت است
- Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
- گفت وا گو کز چه نومیدیستت ** چیست مطلوب تو رو با چیستت
- Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
- گفت شاهنشاه کردم اختیار ** از برای جستن یک شاخسار
- Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
- که درختی هست نادر در جهات ** میوهی او مایهی آب حیات
- Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
- سالها جستم ندیدم یک نشان ** جز که طنز و تسخر این سر خوشان
- Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
- شیخ خندید و بگفتش ای سلیم ** این درخت علم باشد در علیم
- Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
- بس بلند و بس شگرف و بس بسیط ** آب حیوانی ز دریای محیط
- Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. 3670
- تو به صورت رفتهای ای بیخبر ** ز آن ز شاخ معنیی بیبار و بر