English    Türkçe    فارسی   

2
3648-3672

  • Niceler alaya alıp döverler, niceler istihza edip “Akıllı,
  • Senin gibi zeki ve temiz kişinin bu arayışında elbette bir esas var, hiç boş olur mu?” derler.
  • Ona alay yollu ettikleri bu riayet de ayrı bir tokat hatta bu enikonu tokattan da beter! 3650
  • Bazıları alaya alıp “ Ey ulu kişi pek korkunç, pek geniş bir iklim olan filân iklimde,
  • Falan ormanda yemyeşil bir ağaç vardır. Pek yüce, pek korkunç... Her dalı koskocaman” derler.
  • Padişah adamı, kimden ne duyarsa aramak için gayret kemerini kuşanır.
  • Orada nice yıllar gezip tozar. Padişah da ona mallar yollar durur.
  • Gurbet diyarında bir hayli zahmetlere uğrar, nihayet âciz kalır. 3655
  • Ne maksudundan bir eser görünür, ne de sözden başka bir şey!
  • Ümit ipi üzülür, aradığını aramaz olur, usanır.
  • Padişah yanına dönmeye niyet eder, ağlaya, ağlaya yola düşer.
  • Şeyhin o mukallit talibe, o ağacın sırrını anlatması
  • Meğerse o nedimin ye’se kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh varmış.
  • Nedim ümitsiz bir halde “Önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düşeyim. 3660
  • İstediğimi bulamadım, ümidim kesildi. Bâri duası yoldaşım olsun” der;
  • Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
  • “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
  • Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
  • Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
  • Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
  • Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
  • Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
  • Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
  • Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. 3670
  • Ona gâh ağaç derler, gâh güneş. Gâh deniz adını takarlar, gâh bulut!
  • Hulâsa o öyle şeydir ki yüz binlerce eseri var. En aşağılık hassası, sahibine ebedî bir hayat bağışlamasıdır.