- Meğerse o nedimin ye’se kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh varmış.
- بود شیخی عالمی قطبی کریم ** اندر آن منزل که آیس شد ندیم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Nedim ümitsiz bir halde “Önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düşeyim.   3660
- گفت من نومید پیش او روم ** ز آستان او به راه اندر شوم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İstediğimi bulamadım, ümidim kesildi. Bâri duası yoldaşım olsun” der;
- تا دعای او بود همراه من ** چون که نومیدم من از دل خواه من
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
- رفت پیش شیخ با چشم پر آب ** اشک میبارید مانند سحاب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
- گفت شیخا وقت رحم و رقت است ** ناامیدم وقت لطف این ساعت است
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
- گفت وا گو کز چه نومیدیستت ** چیست مطلوب تو رو با چیستت
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi.   3665
- گفت شاهنشاه کردم اختیار ** از برای جستن یک شاخسار
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
- که درختی هست نادر در جهات ** میوهی او مایهی آب حیات
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
- سالها جستم ندیدم یک نشان ** جز که طنز و تسخر این سر خوشان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
- شیخ خندید و بگفتش ای سلیم ** این درخت علم باشد در علیم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
- بس بلند و بس شگرف و بس بسیط ** آب حیوانی ز دریای محیط
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun.   3670
- تو به صورت رفتهای ای بیخبر ** ز آن ز شاخ معنیی بیبار و بر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ona gâh ağaç derler, gâh güneş. Gâh deniz adını takarlar, gâh bulut!
- گه درختش نام شد گه آفتاب ** گاه بحرش نام گشت و گه سحاب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hulâsa o öyle şeydir ki yüz binlerce eseri var. En aşağılık hassası, sahibine ebedî bir hayat bağışlamasıdır.
- آن یکی کش صد هزار آثار خاست ** کمترین آثار او عمر بقاست
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tektir ama binlerce eseri, nişanesi var. O bire sayısız adlar gerek.
- گر چه فرد است او اثر دارد هزار ** این یکی را نام شاید بیشمار
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir adam senin baban olur ama başka birisinin de oğludur.
- آن یکی شخص ترا باشد پدر ** در حق شخصی دگر باشد پسر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Birisine düşmandır, onun hakkında kahırdan ibarettir... Diğer birine lütfeder, iyilikle bulunur, onca iyidir.   3675
- در حق دیگر بود قهر و عدو ** در حق دیگر بود لطف و نکو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir tek adam olduğu halde bak, yüz binlerce adı var. Bir vasfını bilen öbüründen âmadır, öbür vasfını bilmeyebilir.
- صد هزاران نام و او یک آدمی ** صاحب هر وصفش از وصفی عمی
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kim, bu ad doğru ad diye isme yapışır. Onu arasa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur.
- هر که جوید نام اگر صاحب ثقه است ** همچو تو نومید و اندر تفرقه است
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Niye bu ağacın adına yapışırsın da dili, damağı acı, talihsiz bir hale düşersin?
- تو چه بر چفسی بر این نام درخت ** تا بمانی تلخ کام و شور بخت
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar, seni zata ulaştırsın.
- در گذر از نام و بنگر در صفات ** تا صفاتت ره نماید سوی ذات
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat manaya ulaşınca rahatlaşırlar.   3680
- اختلاف خلق از نام اوفتاد ** چون به معنی رفت آرام اوفتاد
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Birbirlerinin dediğini anlamayan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları
- منازعت چهار کس جهت انگور که هر یکی به نام دیگر فهم کرده بود آن را
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi.
- چار کس را داد مردی یک درم ** آن یکی گفت این به انگوری دهم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Öbürü Arap’tı, Lâ dedi, Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.”
- آن یکی دیگر عرب بد گفت لا ** من عنب خواهم نه انگور ای دغا
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Üçüncü Türk’tü, “Bu para benim “ dedi, “Ben inep istemem, üzüm isterim.”
- آن یکی ترکی بدو گفت ای گزم ** من نمیخواهم عنب خواهم ازم