English    Türkçe    فارسی   

2
3662-3686

  • Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
  • رفت پیش شیخ با چشم پر آب ** اشک می‏بارید مانند سحاب‏
  • “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
  • گفت شیخا وقت رحم و رقت است ** ناامیدم وقت لطف این ساعت است‏
  • Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
  • گفت وا گو کز چه نومیدیستت ** چیست مطلوب تو رو با چیستت‏
  • Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
  • گفت شاهنشاه کردم اختیار ** از برای جستن یک شاخسار
  • Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
  • که درختی هست نادر در جهات ** میوه‏ی او مایه‏ی آب حیات‏
  • Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
  • سالها جستم ندیدم یک نشان ** جز که طنز و تسخر این سر خوشان‏
  • Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
  • شیخ خندید و بگفتش ای سلیم ** این درخت علم باشد در علیم‏
  • Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
  • بس بلند و بس شگرف و بس بسیط ** آب حیوانی ز دریای محیط
  • Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. 3670
  • تو به صورت رفته‏ای ای بی‏خبر ** ز آن ز شاخ معنیی بی‏بار و بر
  • Ona gâh ağaç derler, gâh güneş. Gâh deniz adını takarlar, gâh bulut!
  • گه درختش نام شد گه آفتاب ** گاه بحرش نام گشت و گه سحاب‏
  • Hulâsa o öyle şeydir ki yüz binlerce eseri var. En aşağılık hassası, sahibine ebedî bir hayat bağışlamasıdır.
  • آن یکی کش صد هزار آثار خاست ** کمترین آثار او عمر بقاست‏
  • Tektir ama binlerce eseri, nişanesi var. O bire sayısız adlar gerek.
  • گر چه فرد است او اثر دارد هزار ** این یکی را نام شاید بی‏شمار
  • Bir adam senin baban olur ama başka birisinin de oğludur.
  • آن یکی شخص ترا باشد پدر ** در حق شخصی دگر باشد پسر
  • Birisine düşmandır, onun hakkında kahırdan ibarettir... Diğer birine lütfeder, iyilikle bulunur, onca iyidir. 3675
  • در حق دیگر بود قهر و عدو ** در حق دیگر بود لطف و نکو
  • Bir tek adam olduğu halde bak, yüz binlerce adı var. Bir vasfını bilen öbüründen âmadır, öbür vasfını bilmeyebilir.
  • صد هزاران نام و او یک آدمی ** صاحب هر وصفش از وصفی عمی‏
  • Kim, bu ad doğru ad diye isme yapışır. Onu arasa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur.
  • هر که جوید نام اگر صاحب ثقه است ** همچو تو نومید و اندر تفرقه است‏
  • Niye bu ağacın adına yapışırsın da dili, damağı acı, talihsiz bir hale düşersin?
  • تو چه بر چفسی بر این نام درخت ** تا بمانی تلخ کام و شور بخت‏
  • Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar, seni zata ulaştırsın.
  • در گذر از نام و بنگر در صفات ** تا صفاتت ره نماید سوی ذات‏
  • Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat manaya ulaşınca rahatlaşırlar. 3680
  • اختلاف خلق از نام اوفتاد ** چون به معنی رفت آرام اوفتاد
  • Birbirlerinin dediğini anlamayan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları
  • منازعت چهار کس جهت انگور که هر یکی به نام دیگر فهم کرده بود آن را
  • Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi.
  • چار کس را داد مردی یک درم ** آن یکی گفت این به انگوری دهم‏
  • Öbürü Arap’tı, Lâ dedi, Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.”
  • آن یکی دیگر عرب بد گفت لا ** من عنب خواهم نه انگور ای دغا
  • Üçüncü Türk’tü, “Bu para benim “ dedi, “Ben inep istemem, üzüm isterim.”
  • آن یکی ترکی بدو گفت ای گزم ** من نمی‏خواهم عنب خواهم ازم‏
  • Dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Bırak bu lâfları, biz İstafil isteriz.”
  • آن یکی رومی بگفت این قیل را ** ترک کن خواهیم استافیل را
  • Derken savaşa başladılar. Çünkü adların sırrından gafildiler. 3685
  • در تنازع آن نفر جنگی شدند ** که ز سر نامها غافل بدند
  • Ahmaklıktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boş adamlardı bunlar.
  • مشت بر هم می‏زدند از ابلهی ** پر بدند از جهل و از دانش تهی‏