English    Türkçe    فارسی   

2
3693-3717

  • Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaş ve kızgınlıktan ibaret.
  • گر سخنتان می‏نماید یک نمط ** در اثر مایه‏ی نزاع است و سخط
  • İğreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanın kendisinden olan hararet müessirdir.
  • گرمی عاریتی ندهد اثر ** گرمی خاصیتی دارد هنر
  • Sirkeyi ateşte ısıtsan da yiyince yine bürudeti arttırır. 3695
  • سرکه را گر گرم کردی ز آتش آن ** چون خوری سردی فزاید بی‏گمان‏
  • Çünkü o hararet, iğretidir. Asli tabiatında bürudet ve keskinlik vardır.
  • ز انکه آن گرمی او دهلیزی است ** طبع اصلش سردی است و تیزی است‏
  • Oğul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciğerdeki harareti fazlalaştırır.
  • ور بود یخ بسته دوشاب ای پسر ** چون خوری گرمی فزاید در جگر
  • Şu halde şeyhin riyası, bizim ihlâsımızdan daha yeğ. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir, bu ihlâs körlükten!
  • پس ریای شیخ به ز اخلاص ماست ** کز بصیرت باشد آن وین از عماست‏
  • Şeyhin sözü, insana cemiyet-i hâtır verir, hasetçilerin nefesi ise tefrika.
  • از حدیث شیخ جمعیت رسد ** تفرقه آرد دم اهل حسد
  • Süleyman, Allah tecellisine uğrayınca bütün kuşların dillerini öğrenmiş oldu. 3700
  • چون سلیمان کز سوی حضرت بتاخت ** کاو زبان جمله مرغان را شناخت‏
  • Onun adalet devrinde ceylân, kaplanla uzlaşmış, savaşı bırakmıştı.
  • در زمان عدلش آهو با پلنگ ** انس بگرفت و برون آمد ز جنگ‏
  • Güvercin doğanın pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu.
  • شد کبوتر ایمن از چنگال باز ** گوسفند از گرگ ناورد احتراز
  • Süleyman, düşmanlar arasında meyancılık etti, bütün kuşların arasında birlik husule geldi.
  • او میانجی شد میان دشمنان ** اتحادی شد میان پر زنان‏
  • Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
  • تو چو موری بهر دانه می‏دوی ** هین سلیمان جو چه می‏باشی غوی‏
  • Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder. 3705
  • دانه جو را دانه‏اش دامی شود ** و آن سلیمان جوی را هر دو بود
  • Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
  • مرغ جانها را در این آخر زمان ** نیستشان از همدگر یک دم امان‏
  • Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
  • هم سلیمان هست اندر دور ما ** کاو دهد صلح و نماند جور ما
  • “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” ayetini oku.
  • قول إن من أمة را یاد گیر ** تا به إلا و خلا فیها نذیر
  • Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
  • گفت خود خالی نبوده ست امتی ** از خلیفه‏ی حق و صاحب همتی‏
  • O halife, onların gönüllerini o kadar birleştirir gibi saflıktan hiçbir gıllügışları kalmaz. 3710
  • مرغ جانها را چنان یکدل کند ** کز صفاشان بی‏غش و بی‏غل کند
  • Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiştir.
  • مشفقان گردند همچون والده ** مسلمون را گفت نفس واحده‏
  • Onlar Allah Resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düşmandı.
  • نفس واحد از رسول حق شدند ** ور نه هر یک دشمن مطلق بدند
  • Resul Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in yüzünden Ensarın arasındaki aykırılık ve düşmanlığın kalması
  • برخاستن مخالفت و عداوت از میان انصار به برکات رسول صلی الله علیه و آله
  • Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.
  • دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت‏
  • Mustafa’nın yüzünden o eski kinleri İslâm ve sâflık nuruyla mahvoldu.
  • کینه‏های کهنه‏شان از مصطفی ** محو شد در نور اسلام و صفا
  • Önce o düşmanlar, bağdaki üzümler gibi kardeş oldular. 3715
  • اولا اخوان شدند آن دشمنان ** همچو اعداد عنب در بوستان‏
  • “Şüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeştir” nasihatiyle de, bu nefesle de kardeşliği bıraktılar, tek bir ten oldular.
  • و ز دم المؤمنون إخوة به پند ** در شکستند و تن واحد شدند
  • Üzümlerin suretleri kardeştir. Fakat sıktın mı tek bir üzüm suyu olur.
  • صورت انگورها اخوان بود ** چون فشردی شیره‏ی واحد شود