- Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.
- دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت
- Mustafa’nın yüzünden o eski kinleri İslâm ve sâflık nuruyla mahvoldu.
- کینههای کهنهشان از مصطفی ** محو شد در نور اسلام و صفا
- Önce o düşmanlar, bağdaki üzümler gibi kardeş oldular. 3715
- اولا اخوان شدند آن دشمنان ** همچو اعداد عنب در بوستان
- “Şüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeştir” nasihatiyle de, bu nefesle de kardeşliği bıraktılar, tek bir ten oldular.
- و ز دم المؤمنون إخوة به پند ** در شکستند و تن واحد شدند
- Üzümlerin suretleri kardeştir. Fakat sıktın mı tek bir üzüm suyu olur.
- صورت انگورها اخوان بود ** چون فشردی شیرهی واحد شود
- Korukla üzüm birbirine zıttır ama koruk, olgunlaşınca güzelleşir, tatlılaşır, iyi bir dost olur.
- غوره و انگور ضدانند لیک ** چون که غوره پخته شد شد یار نیک
- Koruk halinde kalan üzüme Allah ezelden kâfir demiştir.
- غورهای کاو سنگ بست و خام ماند ** در ازل حق کافر اصلیش خواند
- Değil kardeşim değil… Artık o tek bir nefis olamaz. Azgınlıkta menhus bir mülhitten ibarettir. 3720
- نه اخی نه نفس واحد باشد او ** در شقاوت نحس ملحد باشد او
- Ondaki gizli şeyleri bir söylesem âlemde fikirler fitneye düşer, karmakarışık olur.
- گر بگویم آن چه او دارد نهان ** فتنهی افهام خیزد در جهان
- Kör gâvurun sırrının anılmaması daha iyi. Cehennem dumanın İrem bağından uzak oluşu daha hoş!
- سر گبر کور نامذکور به ** دود دوزخ از ارم مهجور به
- Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir.
- غورههای نیک کایشان قابلاند ** از دم اهل دل آخر یک دلاند
- Hepsi üzüm olmaya koşarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.
- سوی انگوری همیرانند تیز ** تا دویی برخیزد و کین و ستیز
- Hepsi de üzüm olup derilerini yırtarlar da birleşirler, vasıfları da birlik olur. 3725
- پس در انگوری همیدرند پوست ** تا یکی گردند و وحدت وصف اوست
- Dost, düşman ikiliktedir. Fakat hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı?
- دوست دشمن گردد ایرا هم دو است ** هیچ یک با خویش جنگی در نبست
- Aferin, üstat Aklı Küll’e, yüz binlerce zerreye birlik bahşetti.
- آفرین بر عشق کل اوستاد ** صد هزاران ذره را داد اتحاد
- Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
- همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزهگر
- Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
- که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمیماند بدین
- Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır. 3730
- گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال
- Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
- هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
- Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
- دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
- Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
- مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق
- Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
- تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
- Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi... 3735
- همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام
- Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
- او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج
- Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
- خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام