- Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
- کور مرغانیم و بس ناساختیم ** کان سلیمان را دمی نشناختیم
- Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
- همچو جغدان دشمن بازان شدیم ** لاجرم واماندهی ویران شدیم
- Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.
- میکنیم از غایت جهل و عما ** قصد آزار عزیزان خدا
- Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?
- جمع مرغان کز سلیمان روشنند ** پر و بال بیگنه کی بر کنند
- Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş kuş! 3750
- بلکه سوی عاجزان چینه کشند ** بیخلاف و کینه آن مرغان خوشند
- Onların hüthüteleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar;
- هدهد ایشان پی تقدیس را ** میگشاید راه صد بلقیس را
- Kargaları surette kargadır, hakikatte himmet doğanı “Mâzâga” sırrına mazhardır onlar.
- زاغ ایشان گر به صورت زاغ بود ** باز همت آمد و ما زاغ بود
- Leylekleri “lek, lek” der ama şüpheye birlik ateşini salar;
- لکلک ایشان که لک لک میزند ** آتش توحید در شک میزند
- Güvercinleri, doğanlardan korkmaz. Hatta doğan, o güvercinlerin önünde baş kor.
- و آن کبوترشان ز بازان نشکهد ** باز سر پیش کبوترشان نهد
- Bülbülleri, insana vecit ve halet verir; gülistanları, kendi gönüllerindedir. 3755
- بلبل ایشان که حالت آرد او ** در درون خویش گلشن دارد او
- Duduları, şeker kaydında değildir. Ebedî şekeri, kendi içlerinde bulurlar.
- طوطی ایشان ز قند آزاد بود ** کز درون قند ابد رویش نمود
- Tavusların ayakları bile, bakılsa, öbür tavusların kanatlarından daha güzel görünür.
- پای طاوسان ایشان در نظر ** بهتر از طاوس پران دگر
- Hakan kuşlarının kuru bir sesten ibaret kuşdilleri nerede, Süleyman kuşlarının söyledikleri kuşdili nerede?
- منطق الطیران خاقانی صداست ** منطق الطیر سلیمانی کجاست
- Sen ne bilirsin kuşların seslerini? Bir an olsun Süleyman’ı görmedin ki!
- تو چه دانی بانگ مرغان را همی ** چون ندیدهستی سلیمان را دمی
- İnsana sesi neşe veren o kuşun kanadı meşrıktan da hariç, mağripten de. 3760
- پر آن مرغی که بانگش مطرب است ** از برون مشرق است و مغرب است
- Her ahengi, Kürsi’den ta yere kadar bütün âlemi doldurur. Azameti yeryüzünden Arşa kadar bütün cihanı istilâ eder.
- هر یک آهنگش ز کرسی تاثری است ** وز ثری تا عرش در کر و فری است
- Bu Süleyman’a uymayan kuş, karanlığa âşıktır. Yarasaya benzer.
- مرغ کاو بیاین سلیمان میرود ** عاشق ظلمت چو خفاشی بود
- Ey kötü yarasa, Süleyman’a alış da ebediyen zulmette kalma.
- با سلیمان خو کن ای خفاش رد ** تا که در ظلمت نمانی تا ابد
- Oraya doğru bir arşın gitsen arşın gibi ölçü kutbu kesilir, her tarafı ölçer biçersin.
- یک گزی ره که بدان سو میروی ** همچو گز قطب مساحت میشوی
- Irgalaya bocalaya topal, topal bile olsa o tarafa sıçradın mı topallıktan da kurtulursun, sakatlıktan da! 3765
- و انکه لنگ و لوک آن سو میجهی ** از همه لنگی و لوکی میرهی
- Tavuktan çıkan kaz palazları
- قصهی بط بچگان که مرغ خانگی پروردشان
- Seni tavuk yetiştirdi, kanadının altında büyüttü. Sana dadılık etti ama sen yine kaz palazısın.
- تخم بطی گر چه مرغ خانهات ** کرد زیر پر چو دایه تربیت
- Anan o denizin kazıdır. Ancak dadın toprağa mensuptu, dadın bu kuruluğa tapardı.
- مادر تو بط آن دریا بدهست ** دایهات خاکی بد و خشکی پرست
- Gönlündeki denize olan meyil yok mu... O tabiat, sana anandan mirastır.
- میل دریا که دل تو اندر است ** آن طبیعت جانت را از مادر است
- Fakat kuruluğa olan meylin de dadından geçme. Bırak dadıyı, onun reyi kötü, isabetsiz!
- میل خشکی مر ترا زین دایه است ** دایه را بگذار کاو بد رایه است
- Dadıyı karada bırak, yürü, kazlar gibi mana denizine koş, dal denize! 3770
- دایه را بگذار در خشک و بران ** اندر آن در بحر معنی چون بطان