- Adam, “ Kuyu” ip yokken ne vakit istesen su bulabilir misin? Hemen yağmur yağar mı?
- گفت هر گاهی که خواهی میرسد ** بیز جاه و بیز حبل من مسد
- Ey din sultanı, müşkülümüzü halleder hallet de yakına erelim. 3800
- مشکل ما حل کن ای سلطان دین ** تا ببخشد حال تو ما را یقین
- Sırlarından bir sırrı bize de göster de bellerimizden zünnarları kesip atalım” dedi.
- وانما سری ز اسرارت به ما ** تا ببریم از میان زنارها
- Zahit, gözlerini göğe kaldırarak dedi ki: “Yarabbi, hacıların duasına icabet et.
- چشم را بگشود سوی آسمان ** که اجابت کن دعای حاجیان
- Ben gökten rızık aramaya alışmışım, sen bana gökten kapı açtın.
- رزق جویی را ز بالا خو گرم ** تو ز بالا بر گشودستی درم
- Ey Lâmekân âleminden mekân izhar eden, ey “Rızkınız göktedir” sırrını ayan eyleyen!”
- ای نموده تو مکان از لامکان ** فی السماء رزقکم کرده عیان
- Zahit, bu münacattayken hemen su sömüren fil gibi bir latif bulut peyda oldu. 3805
- در میان این مناجات ابر خوش ** زود پیدا شد چو پیل آب کش
- Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı, derelerde, mağaralarda gölcükler meydana geldi.
- همچو آب از مشک باریدن گرفت ** در گو و در غارها مسکن گرفت
- Bulut, tulumlar gibi gözyaşı döküyordu. Hacıların hepsi mataralarını açtı.
- ابر میبارید چون مشک اشکها ** حاجیان جمله گشاده مشکها
- İçlerinden bir bölük halk o şaşılacak şeyler yüzünden bellerindeki zünnarları kestiler.
- یک جماعت ز آن عجایب کارها ** میبریدند از میان زنارها
- Bir bölüğünün de bu hayret edilecek şey yüzünden yakini arttı. Allah, doğru yolu daha iyi bilir.
- قوم دیگر را یقین در ازدیاد ** زین عجب و الله أعلم بالرشاد
- Bir bölüğüyse bu kerameti kabul etmeyip hamhalat bir halde ebedî nâkıs olarak kaldı, söz de burada bitti. 3810
- قوم دیگر ناپذیرا ترش و خام ** ناقصان سرمدی تم الکلام