English    Türkçe    فارسی   

2
392-416

  • Bu sırada dışardan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bağırdı.
  • کودکی حلوا ز بیرون بانگ زد ** لاف حلوا بر امید دانگ زد
  • Şeyh, hizmetçiye, ”Git helvanın hepsini al,
  • شیخ اشارت کرد خادم را به سر ** که برو آن جمله حلوا را بخر
  • Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı acı bakmasınlar” diye başıyla işaret etti.
  • تا غریمان چون که آن حلوا خورند ** یک زمانی تلخ در من ننگرند
  • Hizmetçi, helvanın hepsini almak üzere hemen dışarı çıktı. 395
  • در زمان خادم برون آمد به در ** تا خرد او جمله حلوا ز ان پسر
  • Helvacıya ,”Bu helvanın hepsi kaça?” diye sordu. Çocuk “Yarım küsur dinar” dedi.
  • گفت او را جمله‏ی حلوا به چند ** گفت کودک نیم دیناری و اند
  • Hizmetçi,”Yoo, Sofilerden çok isteme. Sana yarım dinar veriyorum artık söylenme!” dedi.
  • گفت نه از صوفیان افزون مجو ** نیم دینارت دهم دیگر مگو
  • Helvayı bir tabağa koydurdu ve tabağı getirip Şeyh’in önüne koydu. Sır sahibi Şeyh’in esrarına bak!
  • او طبق بنهاد اندر پیش شیخ ** تو ببین اسرار سر اندیش شیخ‏
  • Borçlulara ,”Buyurun, şu mübarek helvayı helâlinden bir güzelce yiyin” iye işaret etti.
  • کرد اشارت با غریمان کین نوال ** نک تبرک خوش خورید این را حلال‏
  • Tabak boşalınca, çocuk tabağını aldı, ”Ey kâmil kişi, paramı ver” dedi. 400
  • چون طبق خالی شد آن کودک ستد ** گفت دینارم بده ای با خرد
  • Şeyh dedi ki: “Parayı nerden bulayım? Ben borçlu bir adamım,aynı zamanda ölüyorum!”
  • شیخ گفتا از کجا آرم درم ** وام دارم می‏روم سوی عدم‏
  • Çocuk derdinden tabağı yere vurdu, feryat ve figana başladı.
  • کودک از غم زد طبق را بر زمین ** ناله و گریه بر آورد و حنین‏
  • Eleminden hayhayla ağlamaya koyuldu, ”Keşke iki ayağım da kırılaydı,
  • می‏گریست از غبن کودک های های ** کای مرا بشکسته بودی هر دو پای‏
  • Keşke külhana gideydim de tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu.
  • کاشکی من گرد گلخن گشتمی ** بر در این خانقه نگذشتمی‏
  • Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler, köpek gönüllüdürler, fakat kedi gibi yüzlerini yıkarklar, temiz görünürler. 405
  • صوفیان طبل خوار لقمه جو ** سگ دلان و همچو گربه روی شو
  • Çocuğun feryadından hırlı, hırsız birçok kişi başına toplandı.
  • از غریو کودک آن جا خیر و شر ** گرد آمد گشت بر کودک حشر
  • Çocuk, ”Ey kötü Şeyh, beni ustam muhakkak öldürür.
  • پیش شیخ آمد که ای شیخ درشت ** تو یقین دان که مرا استاد کشت‏
  • Eğer yanına eli boş gidersem beni keser, buna razı mısın?” diyordu.
  • گر روم من پیش او دست تهی ** او مرا بکشد اجازت می‏دهی‏
  • Borçlular da inkâra düşüp Şeyh’e yüz çevirerek “Bu ne oyun ki?
  • و آن غریمان هم به انکار و جحود ** رو به شیخ آورده کاین باری چه بود
  • Bizim malımızı yedin, borçlu gidiyorsun. Böyle olduğu halde neden başka bir zulümde daha bulundun?” diyorlardı. 410
  • مال ما خوردی مظالم می‏بری ** از چه بود این ظلم دیگر بر سری‏
  • Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı.Şeyh’e gelince,gözlerini yummuş,ona hiç bakmıyordu.
  • تا نماز دیگر آن کودک گریست ** شیخ دیده بست و در وی ننگریست‏
  • Bu cefaya, bu aykırı işe aldırış etmemekteydi. Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmişti.
  • شیخ فارغ از جفا و از خلاف ** در کشیده روی چون مه در لحاف‏
  • Ezelle hoş, ecelle sevinçli, havas ve acamın kınamasından, dedikodusundan el ayak çekmiş!
  • با ازل خوش با اجل خوش شاد کام ** فارغ از تشنیع و گفت خاص و عام‏
  • Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın ekşi suratlı oluşundan ne zarar.
  • آن که جان در روی او خندد چو قند ** از ترش رویی خلقش چه گزند
  • Can birisini öperse, felekten, feleğin hışmından gam yer mi? 415
  • آن که جان بوسه دهد بر چشم او ** کی خورد غم از فلک وز خشم او
  • Mehtaplı gecede ay, Simâk burcundayken köpeklerden, köpeklerin havlamasından ne korkusu olur?
  • در شب مهتاب مه را بر سماک ** از سگان و عوعو ایشان چه باک‏