English    Türkçe    فارسی   

2
434-458

  • Körcesine sopa sallamaktayız, elbette kandilleri kırarız.
  • ما که کورانه عصاها می‏زنیم ** لاجرم قندیلها را بشکنیم‏
  • Sağırlar gibi bir tek söz duymadan kendi aklımızca cevap vermeye kalkıştık, hezeyanlarda bulunduk. 435
  • ما چو کران ناشنیده یک خطاب ** هرزه گویان از قیاس خود جواب‏
  • Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.
  • ما ز موسی پند نگرفتیم کاو ** گشت از انکار خضری زرد رو
  • Hem gözü o kadar yüceleri gördüğü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettiği halde!
  • با چنان چشمی که بالا می‏شتافت ** نور چشمش آسمان را می‏شکافت‏
  • Ey zamanın Musa’sı değirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıştı" dediler.
  • کرده با چشمت تعصب موسیا ** از حماقت چشم موش آسیا
  • Şeyh, bütün o sözleri size helâl ettim.
  • شیخ فرمود آن همه گفتار و قال ** من بحل کردم شما را آن حلال‏
  • Bunun sırrı şuydu, ben Allah’tan bunu diledim, Allah da bana doğru yolu gösterdi. 440
  • سر این آن بود کز حق خواستم ** لاجرم بنمود راه راستم‏
  • O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı.
  • گفت آن دینار اگر چه اندک است ** لیک موقوف غریو کودک است‏
  • Helva satan çocuk ağlamasaydı, rahmet denizi coşmazdı” dedi.
  • تا نگرید کودک حلوا فروش ** بحر رحمت در نمی‏آید به جوش‏
  • Kardeş, çocuk, senin cisim çocuğundur. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlı.
  • ای برادر طفل طفل چشم تست ** کام خود موقوف زاری دان درست‏
  • O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat!
  • گر همی‏خواهی که آن خلعت رسد ** پس بگریان طفل دیده بر جسد
  • Birisinin bir zahidi az ağla ki kör olmayasın diye korkutması
  • ترسانیدن شخصی زاهد را که کم گری تا کور نشوی
  • Bir zahide, çalışıp, savaşan bir dostu “Az ağla ki gözün bozulmasın “ dedi. 445
  • زاهدی را گفت یاری در عمل ** کم گری تا چشم را ناید خلل‏
  • Zahit dedi ki: “İş iki halden dışarı olamaz. Göz, ya yüzü görür, ya görmez.
  • گفت زاهد از دو بیرون نیست حال ** چشم بیند یا نبیند آن جمال‏
  • Eğer Allah nurunu görürse ne gam? Allah visaline erişmek için iki gözden olmak pek değersiz bir şey!
  • گر ببیند نور حق خود چه غم است ** در وصال حق دو دیده چه کم است‏
  • Yok, eğer Allah nurunu, Allah ziyasını görmeyecekse böyle kötü gözün kör olması daha iyi!”
  • ور نخواهد دید حق را گو برو ** این چنین چشم شقی گو کور شو
  • Gözden dolayı gam yeme ki İsa, senindir. Eğri yürüme de sana iki doğru göz bağışlasın.
  • غم مخور از دیده کان عیسی تراست ** چپ مرو تا بخشدت دو چشم راست‏
  • Ruhunun İsa’sı senin yanındadır, ondan yardım dile. Çünkü o, yardım etti mi adamakıllı eder. 450
  • عیسی روح تو با تو حاضر است ** نصرت از وی خواه کاو خوش ناصر است‏
  • Fakat ey temiz can, kemiklerle dolu olan tenle İsa’nın gönlüne saldırma, onun gönlünü çiğneme!
  • لیک بیگار تن پر استخوان ** بر دل عیسی منه تو هر زمان‏
  • Doğru kişilere anlattığımız hikâyedeki ahmağa benzeme.
  • همچو آن ابله که اندر داستان ** ذکر او کردیم بهر راستان‏
  • İsa’ndan ten diriliği arama, Musa’dan Firavunluk muradı dileme!
  • زندگی تن مجو از عیسی‏ات ** کام فرعونی مخواه از موسی‏ات‏
  • Gönlüne geçim kaygısını az koy, sen kapıda oldukça rızkın azalmaz.
  • بر دل خود کم نه اندیشه‏ی معاش ** عیش کم ناید تو بر درگاه باش‏
  • Bu beden, ruha bir otağdır. Yahut da Nuh’un gemisine benzer. 455
  • این بدن خرگاه آمد روح را ** یا مثال کشتیی مر نوح را
  • Türk sağ oldukça mutlaka kendisine bir otağ bulur, hele Hak kapısının azizi olursa.
  • ترک چون باشد بیابد خرگهی ** خاصه چون باشد عزیز درگهی‏
  • Bütün kemiklerin İsa Aleyhisselâm’ın duasıyla dirilmesi
  • تمامی قصه‏ی زنده شدن استخوانها به دعای عیسی علیه السلام
  • İsa, o gencin isteğiyle kemiklere Allah adını okudu.
  • خواند عیسی نام حق بر استخوان ** از برای التماس آن جوان‏
  • Allah’ın hükmü, o çiğ herif için o kemikleri diriltti.
  • حکم یزدان از پی آن خام مرد ** صورت آن استخوان را زنده کرد