English    Türkçe    فارسی   

2
469-493

  • Eğer benim dünyada rızkım olsaydı ölülerle ne işim vardı, nasıl olurdu da ölürdüm?
  • Fakat berrak suyu bulup da eşek gibi içine işeyenin lâyığı budur. 470
  • Eşek o ırmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını kaldırırdı.
  • Hayat veren bir suya sahip öyle bir peygamber bulur da,
  • “Ey Âbıhayat sahibi, bizi, ol, emriyle dirilt.” Deyip nasıl ölmez?” dedi.
  • Sen de kendine gel, köpek nefsini diriltmeyi isteme. Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır.
  • Bu köpeği can avından alıkoyan kemiğin başına toprak! 475
  • Köpek değilsen neden kemiğe âşıksın, sülük gibi neden kanı seviyorsun?
  • O ne biçim gözdür ki görmez, sınamalarda ancak rüsvay olur!
  • Zanlarda bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak gelmektedir!
  • Ey başkalarına ağlayan göz, gel, bir müddetçik otur da kendine ağla!
  • Dal, ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir. Çünkü mum, ağlamakla daha aydın bir hale gelir. 480
  • Nerde ağlıyorlarsa orda otur, çünkü sen, ağlamaya daha lâyıksın!
  • EKSIK
  • Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü bendini gözyaşıyla yık!
  • Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir.
  • Köre; kuvvetli ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır, gözü yok! 485
  • Kıldan ince söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi olmaz.
  • Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar yol var!
  • Irmağa benzer, su içemez ki. Su, arktan su içecekler için akıp gider.
  • Onun içindir ki su, arkta durmaz; su susamış değildir ki, su içemez ki!
  • Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için. 490
  • Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
  • Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
  • Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!