English    Türkçe    فارسی   

2
482-506

  • EKSIK
  • Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü bendini gözyaşıyla yık!
  • Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir.
  • Köre; kuvvetli ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır, gözü yok! 485
  • Kıldan ince söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi olmaz.
  • Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar yol var!
  • Irmağa benzer, su içemez ki. Su, arktan su içecekler için akıp gider.
  • Onun içindir ki su, arkta durmaz; su susamış değildir ki, su içemez ki!
  • Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için. 490
  • Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
  • Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
  • Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!
  • Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.
  • Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde yük var, kağnı da feryat edip ağlıyor! 495
  • Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler.
  • Kâfir de Allah der, mümin de. Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.
  • O yoksul, ekmek için Allah der, haramdan çekinense candan, gönülden.
  • Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!
  • Ekmek isteyen yıllardır Allah der, fakat saman için Mushaf taşıyan eşeğe benzer. 500
  • Dudağındaki gönlünden doğsa, gönlünü aydınlatsaydı bedeni zerre zerre olurdu.
  • Şeytan’ın adı büyü yapmaya yara, sen de Allah adıyla mangır elde edersin!
  • Köylünün karanlıkta öküz sanıp aslanı okşaması
  • Köylünün biri, öküzünü ahıra bağlamıştı. Aslan gelip öküzü yedi, yerine geçip oturdu.
  • Köylü geceleyin ahıra gidip köşeye, bucağa el atarak öküzü aramaya koyuldu.
  • Elini aslana sürmekte, sırtını yağrısını yukarı aşağı okşamaktaydı. 505
  • Aslan “ Aydınlık olaydı ödü patlar, yüreği kan kesilirdi.