English    Türkçe    فارسی   

2
490-514

  • Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için. 490
  • Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
  • Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
  • Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!
  • Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.
  • Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde yük var, kağnı da feryat edip ağlıyor! 495
  • Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler.
  • Kâfir de Allah der, mümin de. Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.
  • O yoksul, ekmek için Allah der, haramdan çekinense candan, gönülden.
  • Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!
  • Ekmek isteyen yıllardır Allah der, fakat saman için Mushaf taşıyan eşeğe benzer. 500
  • Dudağındaki gönlünden doğsa, gönlünü aydınlatsaydı bedeni zerre zerre olurdu.
  • Şeytan’ın adı büyü yapmaya yara, sen de Allah adıyla mangır elde edersin!
  • Köylünün karanlıkta öküz sanıp aslanı okşaması
  • Köylünün biri, öküzünü ahıra bağlamıştı. Aslan gelip öküzü yedi, yerine geçip oturdu.
  • Köylü geceleyin ahıra gidip köşeye, bucağa el atarak öküzü aramaya koyuldu.
  • Elini aslana sürmekte, sırtını yağrısını yukarı aşağı okşamaktaydı. 505
  • Aslan “ Aydınlık olaydı ödü patlar, yüreği kan kesilirdi.
  • Fakat şimdi pervasızca beni okşuyor, kaşıyor. Çünkü gece vakti beni öküz sanıyor demekteydi.
  • Hak da “Ey mağrur kör, Tur dağı benim adımdan paramparça olmadı mı?
  • Eğer biz kitabımızı dağa indirseydik dağ parçalanır, yerinden kopar, başka bir yere göçerdi.
  • Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak, ırmak kan akardı.” deyip duruyor, 510
  • Sen bu adı babandan, anandan işittin de onun için bu ada gafilce yapıştın.
  • Bu sırrı taklitsiz anlasan Allah lütfuyla nişansız bir hale gelir, hâtife benzersin.
  • Tehdit için söyleyeceğimiz şu hikâyeyi duy da taklidin zararını bil!
  • Sofilerin, sema için konuğun eşeğini satmaları
  • Bir sofi yoldan gelip bir tekkeye misafir oldu. Eşeğini götürüp ahıra çekti.