- Ey sıfatları marifet güneşi olan! Bu âlem güneşi, bir sıfatla mukayyettir.
- ای صفاتت آفتاب معرفت ** و آفتاب چرخ بند یک صفت
- Hâlbuki sen gâh güneş olursun, gâh deniz. Gâh Kafdağı kesilirsin, gâh Anka.
- گاه خورشید و گهی دریا شوی ** گاه کوه قاف و گه عنقا شوی
- Fakat hakikatte sen ne bu olursun, ne o. Ey vehimlerden uzak, ey ilerden ileri! 55
- تو نه این باشی نه آن در ذات خویش ** ای فزون از وهمها و ز بیش بیش
- Ruh; ilimle, akılla dosttur. Ruhun Arapçayla, Türkçe’yle ne işi var?
- روح با علم است و با عقل است یار ** روح را با تازی و ترکی چه کار
- Ey nakşı, sureti olmayan! Bunca nakışlar, bunca suretlerle, sana hem müşebbih hayran olmuştur, hem muvahhit!
- از تو ای بینقش با چندین صور ** هم مشبه هم موحد خیرهسر
- Gâh müşebbihi muvahhit yapmakta, gâh suretler muvahhidin yolunu kesmekte.
- گه مشبه را موحد میکند ** گه موحد را صور ره میزند
- Gâh sarhoşlukla sana Ebül Hasen der, gâh ey yaşı küçük, ey bedeni taze ve yumuşak güzel diye hitabeder.
- گه ترا گوید ز مستی بو الحسن ** یا صغیر السن یا رطب البدن
- Bazen de kendi suretini viran eder ve bunu, sevgiliyi tenzih etmek için yapar. 60
- گاه نقش خویش ویران میکند ** از پی تنزیه جانان میکند
- Duygu gözünün mezhebi, İtizaldir. Akıl gözüyse vuslata kavuşmuştur, Sünnî’dir.
- چشم حس را هست مذهب اعتزال ** دیدهی عقل است سنی در وصال
- İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan kendini Sünnî gösterir.
- سخرهی حساند اهل اعتزال ** خویش را سنی نمایند از ضلال
- Duyguda kalan kişi, Mutezilî’dir. Sünnî’yim dese de cahillikten der.
- هر که در حس ماند او معتزلی ست ** گر چه گوید سنیم از جاهلی ست
- Duygudan çıkan kişi Sünnî’dir. Gören göz, izi hoş akıl gözüdür.
- هر که بیرون شد ز حس سنی وی است ** اهل بینش چشم عقل خوش پی است
- Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allah’ı görürdü. 65
- گر بدیدی حس حیوان شاه را ** پس بدیدی گاو و خر الله را
- Sende hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.
- گر نبودی حس دیگر مر ترا ** جز حس حیوان ز بیرون هوا
- Âdemoğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?
- پس بنی آدم مکرم کی بدی ** کی به حس مشترک محرم شدی
- Sen suretten kurtulmadıkça Allah ya surete sığmaz yahut sığar demen, aslı olmayan bir sözden ibarettir.
- نا مصور یا مصور گفتننت ** باطل آمد بی ز صورت رستنت
- Tasvire sığar yahut sığmaz bahsi; tamamıyla iç olmuş, suretten kurtulmuş adamın harcıdır.
- نامصور یا مصور پیش اوست ** کاو همه مغز است و بیرون شد ز پوست
- Eğer körsen köre teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır kurtuluşun anahtarıdır. 70
- گر تو کوری نیست بر اعمی حرج ** ور نه رو کالصبر مفتاح الفرج
- Sabır ilâcı, gözlerin perdesini de yakar, göğüsleri gönülleri de yarıp açar.
- پردههای دیده را داروی صبر ** هم بسوزد هم بسازد شرح صدر
- Gönül aynası saf ve pak bir hale gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün.
- آینهی دل چون شود صافی و پاک ** نقشها بینی برون از آب و خاک
- Nakşı da müşahede edersin, nakkaşı da. Devlet yaygısını da, onu döşeyeni de.
- هم ببینی نقش و هم نقاش را ** فرش دولت را و هم فراش را
- Sevgilimin hayali bana Halil gibidir. Sureti put ama manası putları kırmakta.
- چون خلیل آمد خیال یار من ** صورتش بت معنی او بت شکن
- Allah’a şükür olsun ki o zahir olunca can, onun hayalinden, kendi hayalini gördü. 75
- شکر یزدان را که چون شد او پدید ** در خیالش جان خیال خود بدید
- Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.
- خاک درگاهت دلم را میفریفت ** خاک بر وی کاو ز خاکت میشکیفت
- Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!
- گفتم ار خوبم پذیرم این از او ** ور نه خود خندید بر من زشت رو