- Gâh el çırparak ayak vuruyorlar, gâh secde ederek yeri süpürüyorlardı.
- گاه دست افشان قدم میکوفتند ** گه به سجده صفه را میروفتند
- Dünyada tamahsız sofi az bulunur. O sebepten sofi hayli hor, hakirdir.
- دیر یابد صوفی آز از روزگار ** ز آن سبب صوفی بود بسیار خوار
- Ancak Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofi, bundan müstesnadır.
- جز مگر آن صوفیی کز نور حق ** سیر خورد او فارغ است از ننگ دق
- Fakat sofilerin binde biri bu çeşit sofilerdendir. Öbürleri de onun sayesinde yaşarlar.
- از هزاران اندکی زین صوفیند ** باقیان در دولت او میزیند
- Sema, baştan sona doğru varınca çalgıcı bir Yörük semai usulünce taganniye başladı. 535
- چون سماع آمد از اول تا کران ** مطرب آغازید یک ضرب گران
- “ Eşek gitti, eşek gitti”, demeye koyuldu. Bu hararetli usule hepsi uyup,
- خر برفت و خر برفت آغاز کرد ** زین حراره جمله را انباز کرد
- Bu şevkle seher çağına kadar ayak vurup el çırparak “Ey oğul, eşek gitti, eşek gitti” dediler.
- زین حراره پای کوبان تا سحر ** کفزنان خر رفت و خر رفت ای پسر
- O, konuk olan sofi de onları taklit ederek “Eşek gitti” diye bağırmaya başlamıştı.
- از ره تقلید آن صوفی همین ** خر برفت آغاز کرد اندر حنین
- O aysuişret, o sema ve safa çağı geçip sabah olunca hepsi vedalaşıp gitti.
- چون گذشت آن نوش و جوش و آن سماع ** روز گشت و جمله گفتند الوداع
- Tekke boşaldı, sofi kaldı. Eşyasının tozunu silkmeye başladı. 540
- خانقه خالی شد و صوفی بماند ** گرد از رخت آن مسافر میفشاند
- Nesi var, nesi yoksa hücreden dışarı çıkardı. Eşeğe yükleyip yola çıkmaya niyetlendi.
- رخت از حجره برون آورد او ** تا به خر بر بندد آن همراه جو
- Alelacele yoldaşlarına yetişip ulaşmak üzere eşeği getirmek için ahıra gitti, fakat eşeğini bulamadı.
- تا رسد در همرهان او میشتافت ** رفت در آخر خر خود را نیافت
- “ Hizmetçi suya götürmüştür. Çünkü dün gece az su içmişti.” dedi.
- گفت آن خادم به آبش برده است ** ز انکه خر دوش آب کمتر خورده است
- Hizmetçi gelince sofi, “Eşek nerede?” dedi. Hizmetçi “ sakalını yokla!” diye cevap verdi, kavga başladı.
- خادم آمد گفت صوفی خر کجاست ** گفت خادم ریش بین جنگی بخاست
- Sofi, “Ben eşeği sana vermiştim onu sana ısmarlamıştım. 545
- گفت من خر را به تو بسپردهام ** من ترا بر خر موکل کردهام
- Yollu yordamlı konuş, delil getirmeye kalkışma. Sana ısmarladığım eşeğimi getir.
- از تو خواهم آن چه من دادم به تو ** باز ده آن چه فرستادم به تو
- Sana verdiğimi senden isterim. Onu iade et.
- بحث با توجیه کن حجت میار ** آن چه بسپردم ترا واپس سپار
- Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”
- گفت پیغمبر که دستت هر چه برد ** بایدش در عاقبت واپس سپرد
- Serkeşlik eder de buna razı olmazsan mahkeme işte şuracıkta, kalk gidelim” dedi.
- ور نهای از سرکشی راضی بدین ** نک من و تو خانهی قاضی دین
- Hizmetçi “Sofilerin hepsi hücum etti, ben mağlup oldum, yarı canlı bir hale düştüm. 550
- گفت من مغلوب بودم صوفیان ** حمله آوردند و بودم بیم جان
- Sen bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıyorsun, sonra da onu aramaya kalkışıyorsun.
- تو جگر بندی میان گربگان ** اندر اندازی و جویی ز آن نشان
- Yüz açın önüne bir parçacık ekmek atıyor, yüz köpeğin arasına zavallı bir kediyi bırakıyorsun!” dedi.
- در میان صد گرسنه گردهای ** پیش صد سگ گربهی پژمردهای
- Sofi dedi ki: “Tutalım senden zulmen aldılar ve benim gibi yoksul birisinin kanına girdiler.
- گفت گیرم کز تو ظلما بستدند ** قاصد خون من مسکین شدند
- Ya niçin bana gelip de söylemiyor, biçare, eşeğini götürüyorlar, demiyorsun?
- تو نیایی و نگویی مر مرا ** که خرت را میبرند ای بینوا
- Eğer söyleseydin eşeği kim aldıysa ondan alırdım yahut da parasını aralarında paylaşırlar, o paraya razı olurdum. 555
- تا خر از هر که بود من واخرم ** ور نه توزیعی کنند ایشان زرم