- Hizmetçi gelince sofi, “Eşek nerede?” dedi. Hizmetçi “ sakalını yokla!” diye cevap verdi, kavga başladı.
- خادم آمد گفت صوفی خر کجاست ** گفت خادم ریش بین جنگی بخاست
- Sofi, “Ben eşeği sana vermiştim onu sana ısmarlamıştım. 545
- گفت من خر را به تو بسپردهام ** من ترا بر خر موکل کردهام
- Yollu yordamlı konuş, delil getirmeye kalkışma. Sana ısmarladığım eşeğimi getir.
- از تو خواهم آن چه من دادم به تو ** باز ده آن چه فرستادم به تو
- Sana verdiğimi senden isterim. Onu iade et.
- بحث با توجیه کن حجت میار ** آن چه بسپردم ترا واپس سپار
- Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”
- گفت پیغمبر که دستت هر چه برد ** بایدش در عاقبت واپس سپرد
- Serkeşlik eder de buna razı olmazsan mahkeme işte şuracıkta, kalk gidelim” dedi.
- ور نهای از سرکشی راضی بدین ** نک من و تو خانهی قاضی دین
- Hizmetçi “Sofilerin hepsi hücum etti, ben mağlup oldum, yarı canlı bir hale düştüm. 550
- گفت من مغلوب بودم صوفیان ** حمله آوردند و بودم بیم جان
- Sen bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıyorsun, sonra da onu aramaya kalkışıyorsun.
- تو جگر بندی میان گربگان ** اندر اندازی و جویی ز آن نشان
- Yüz açın önüne bir parçacık ekmek atıyor, yüz köpeğin arasına zavallı bir kediyi bırakıyorsun!” dedi.
- در میان صد گرسنه گردهای ** پیش صد سگ گربهی پژمردهای
- Sofi dedi ki: “Tutalım senden zulmen aldılar ve benim gibi yoksul birisinin kanına girdiler.
- گفت گیرم کز تو ظلما بستدند ** قاصد خون من مسکین شدند
- Ya niçin bana gelip de söylemiyor, biçare, eşeğini götürüyorlar, demiyorsun?
- تو نیایی و نگویی مر مرا ** که خرت را میبرند ای بینوا
- Eğer söyleseydin eşeği kim aldıysa ondan alırdım yahut da parasını aralarında paylaşırlar, o paraya razı olurdum. 555
- تا خر از هر که بود من واخرم ** ور نه توزیعی کنند ایشان زرم
- Onlar o vakit buradaydılar. Yüz türlü çare bulunurdu. Hâlbuki şimdi her birisi bir tarafa gitti!
- صد تدارک بود چون حاضر بدند ** این زمان هر یک به اقلیمی شدند
- Kimi tutayım? Kime gideyim? Bu işi başıma sen açtın, seni kadıya götüreyim de gör!
- من که را گیرم که را قاضی برم ** این قضا خود از تو آمد بر سرم
- Niçin gelip de “Ey garip, böyle bir korkunç zulme uğradın” diye haber vermedin”
- چون نیایی و نگویی ای غریب ** پیش آمد این چنین ظلمی مهیب
- Hizmetçi “ Vallahi kaç kere geldim, sana bu işleri anlatmak istedim.
- گفت و الله آمدم من بارها ** تا ترا واقف کنم زین کارها
- Fakat sen de “ Oğul, eşek gitti” deyip duruyordun. Hatta bu nağmeyi hepsinden daha zevkli söylemekteydin. 560
- تو همیگفتی که خر رفت ای پسر ** از همه گویندگان با ذوقتر
- Ben de “ O da biliyor, bu işe razı, ârif bir adam” deyip geri döndüm” dedi.
- باز میگشتم که او خود واقف است ** زین قضا راضی است مردی عارف است
- Sofi “Onların hepsi hoş, hoş söylüyorlardı, ben de onların sözünden zevke geldim.
- گفت آن را جمله میگفتند خوش ** مر مرا هم ذوق آمد گفتنش
- Onları taklit ettim, bu taklit beni ele verdi. O taklide iki yüz kere lânet olsun!
- مر مرا تقلیدشان بر باد داد ** که دو صد لعنت بر آن تقلید باد
- Hele böyle ekmek için yüzsuyu döken saçma adamları taklide!
- خاصه تقلید چنین بیحاصلان ** خشم ابراهیم با بر آفلان
- Onların zevki bana da aksediyor, bu akis yüzünden gönlüm zevkleniyordu” dedi. 565
- عکس ذوق آن جماعت میزدی ** وین دلم ز آن عکس ذوقی میشدی
- Dostlardan gelen akis, sen denizden akse muhtaç olmaksızın su almaya iktidar kesbedinceye kadar hoştur.
- عکس چندان باید از یاران خوش ** که شوی از بحر بیعکس آب کش
- İlkönce gelen aksi taklit bil. Sonradan birbiri üstüne ve biteviye gelirse anla ki hakikîdir.
- عکس کاول زد تو آن تقلید دان ** چون پیاپی شد شود تحقیق آن
- Hakikî akse erişinceye kadar dostlardan ayrılma. Sedefi terk etme, o katra daha inci olmadı ki.
- تا نشد تحقیق از یاران مبر ** از صدف مگسل نگشت آن قطره در