- Tamahkâr adamın gözünün önünde makam ve altın hayali, gözdeki kıl gibidir. 580
- پیش چشم او خیال جاه و زر ** همچنان باشد که موی اندر بصر
- Fakat Hak’la dolu olan sarhoş bundan müstesna. Ona hazineler de versen yine hürdür.
- جز مگر مستی که از حق پر بود ** گر چه بدهی گنجها او حر بود
- Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya murdar bir şeyden ibarettir.
- هر که از دیدار برخوردار شد ** این جهان در چشم او مردار شد
- Fakat bu sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.
- لیک آن صوفی ز مستی دور بود ** لاجرم در حرص او شب کور بود
- Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.
- صد حکایت بشنود مدهوش حرص ** در نیاید نکتهای در گوش حرص
- Kadı tellâllarının, bir müflisi şehirde dolaştırarak halka bildirmeleri
- تعریف کردن منادیان قاضی مفلسی را گرد شهر
- Evsiz barksız, kimsiz, kimsesiz bir müflis vardır. Zindana düşmüş, amansız bağlara giriftar olmuştu. 585
- بود شخصی مفلسی بیخان و مان ** مانده در زندان وبند بیامان
- Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
- لقمهی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف
- Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
- زهره نه کس را که لقمهی نان خورد ** ز انکه آن لقمهربا کاوش برد
- Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
- هر که دور از دعوت رحمان بود ** او گدا چشم است اگر سلطان بود
- O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.
- مر مروت را نهاده زیر پا ** گشته زندان دوزخی ز آن نان ربا
- Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar. 590
- گر گریزی بر امید راحتی ** ز آن طرف هم پیشت آید آفتی
- Afetsiz, felaketiz hiçbir köşe yoktur. Allah’ın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.
- هیچ کنجی بیدد و بیدام نیست ** جز به خلوتگاه حق آرام نیست
- Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.
- کنج زندان جهان ناگزیر ** نیست بیپا مزد و بیدق الحصیر
- Vallahi fare deliğine girsen yine bir kedi pençeliye çatarsın.
- و الله ار سوراخ موشی در روی ** مبتلای گربه چنگالی شوی
- Âdemoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır.
- آدمی را فربهی هست از خیال ** گر خیالاتش بود صاحب جمال
- Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider. 595
- ور خیالاتش نماید ناخوشی ** میگدازد همچو موم از آتشی
- Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Allah, seni güzel hayallerle avutursa,
- در میان مار و کژدم گر ترا ** با خیالات خوشان دارد خدا
- Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü hayalin, aşağılık şeyleri altın yapan bir kimyadır.
- مار و کژدم مر ترا مونس بود ** کان خیالت کیمیای مس بود
- Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.
- صبر شیرین از خیال خوش شده ست ** کان خیالات فرج پیش آمده ست
- O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.
- آن فرج آید ز ایمان در ضمیر ** ضعف ایمان ناامیدی و زحیر
- Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur. 600
- صبر از ایمان بیابد سر کله ** حیث لا صبر فلا إیمان له
- Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.
- گفت پیغمبر خداش ایمان نداد ** هر که را صبری نباشد در نهاد
- O, senin gözüne yılan gibi görünür ama ötekinin gözüne güzel görünür.
- آن یکی در چشم تو باشد چو مار ** هم وی اندر چشم آن دیگر نگار
- Çünkü senin gözünde onun küfrünün, kötülüğünün hayali var, halbuki dostun gözünde onun müminlik hayali cilve etmekte.
- ز انکه در چشمت خیال کفر اوست ** و آن خیال مومنی در چشم دوست
- Görüyorsun ya... Bu bir kişide iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!
- کاندر این یک شخص هر دو فعل هست ** گاه ماهی باشد او و گاه شست