- Ya bu sığırı zindandan defolup gitsin yahut doyması için vakıftan bir maaş tayin edilsin.
- یا ز زندان تا رود این گاومیش ** یا وظیفه کن ز وقفی لقمهایش
- Ey hem erkeğin, hem kadının memnuniyetini kazanan, bize imdat eyle imdat!”
- ای ز تو خوش هم ذکور و هم اناث ** داد کن المستغاث المستغاث
- Tatlı sözlü vekil, Kadı’nın yanına gelip halkın şikâyetlerini bir, bir anlattı.
- سوی قاضی شد وکیل با نمک ** گفت با قاضی شکایت یک به یک
- Kadı, o adamı zindandan çağırttı. Kendi adamlarından da işi tahkik etti. 625
- خواند او را قاضی از زندان به پیش ** پس تفحص کرد از اعیان خویش
- Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.
- گشت ثابت پیش قاضی آن همه ** که نمودند از شکایت آن رمه
- “ Hemen zindandan git; sahipsiz kalası herif, var evine yıkıl!” dedi.
- گفت قاضی خیز از این زندان برو ** سوی خانهی مردهریگ خویش شو
- Herif dedi ki: “ Benim evim, barkım, senin ihsanından ibaret. Kâfir gibi, zindanın bana cennettir.
- گفت خان و مان من احسان تست ** همچو کافر جنتم زندان تست
- Eğer beni zindandan sürersen yoksulluktan, ihtiyaçtan öldüm gitti!
- گر ز زندانم برانی تو به رد ** خود بمیرم من ز تقصیری و کد
- İblis gibi, Yarabbi, beni kıyamete kadar yaşat. 630
- همچو ابلیسی که میگفت ای سلام ** رب أنظرنی إلی یوم القیام
- Ben bu dünya zindanında rahatım. Beni yaşat da düşmanımın evlâdını tepeleyeyim.
- کاندر این زندان دنیا من خوشم ** تا که دشمن زادگان را میکشم
- Kimin imandan nasibi varsa, kimin yol için bir lokma ekmeği mevcutsa,
- هر که او را قوت ایمانی بود ** و ز برای زاد ره نانی بود
- Ondan, o azığı, o ekmeği gâh hile, gâh hud’a ile alayım da pişmanlıktan feryada başlasın.
- میستانم گه به مکر و گه به ریو ** تا بر آرند از پشیمانی غریو
- Onları bazen yoksullukla korkutayım, bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım, dedi.
- گه به درویشی کنم تهدیدشان ** گه به زلف و خال بندم دیدشان
- Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir. 635
- قوت ایمانی در این زندان کم است ** وان که هست از قصد این سگ در خم است
- Namazdan, oruçtan, yüz türlü çaresizlikten meydana gelen zevk azığını da gelip birden alır, götürüverir.
- از نماز و صوم و صد بیچارگی ** قوت ذوق آید برد یک بارگی
- Allah Şeytanından Allah’a sığınırım; ah, onun azgınlığından helâk olup gittik!
- أستعیذ الله من شیطانه ** قد هلکنا آه من طغیانه
- Bir köpek ama binlerce kişiye saldırmada, kime saldırır, kimin kanına girerse o adam da Şeytan kesiliverir.
- یک سگ است و در هزاران میرود ** هر که در وی رفت او او میشود
- Kim seni haktan, hakikatten soğutursa bil ki Şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.
- هر که سردت کرد میدان کاو در اوست ** دیو پنهان گشته اندر زیر پوست
- Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatmazsa hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder. 640
- چون نیابد صورت آید در خیال ** تا کشاند آن خیالت در وبال
- Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
- گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان
- Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
- هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان
- Müflis hikâyesinin sonu
- تتمه قصه مفلس
- Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
- گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
- Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
- گفت ایشان متهم باشند چون ** میگریزند از تو میگریند خون
- Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi. 645
- از تو میخواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی میدهند
- Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
- جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا