English    Türkçe    فارسی   

2
623-647

  • Ey hem erkeğin, hem kadının memnuniyetini kazanan, bize imdat eyle imdat!”
  • ای ز تو خوش هم ذکور و هم اناث ** داد کن المستغاث المستغاث‏
  • Tatlı sözlü vekil, Kadı’nın yanına gelip halkın şikâyetlerini bir, bir anlattı.
  • سوی قاضی شد وکیل با نمک ** گفت با قاضی شکایت یک به یک‏
  • Kadı, o adamı zindandan çağırttı. Kendi adamlarından da işi tahkik etti. 625
  • خواند او را قاضی از زندان به پیش ** پس تفحص کرد از اعیان خویش‏
  • Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.
  • گشت ثابت پیش قاضی آن همه ** که نمودند از شکایت آن رمه‏
  • “ Hemen zindandan git; sahipsiz kalası herif, var evine yıkıl!” dedi.
  • گفت قاضی خیز از این زندان برو ** سوی خانه‏ی مرده‏ریگ خویش شو
  • Herif dedi ki: “ Benim evim, barkım, senin ihsanından ibaret. Kâfir gibi, zindanın bana cennettir.
  • گفت خان و مان من احسان تست ** همچو کافر جنتم زندان تست‏
  • Eğer beni zindandan sürersen yoksulluktan, ihtiyaçtan öldüm gitti!
  • گر ز زندانم برانی تو به رد ** خود بمیرم من ز تقصیری و کد
  • İblis gibi, Yarabbi, beni kıyamete kadar yaşat. 630
  • همچو ابلیسی که می‏گفت ای سلام ** رب أنظرنی إلی یوم القیام‏
  • Ben bu dünya zindanında rahatım. Beni yaşat da düşmanımın evlâdını tepeleyeyim.
  • کاندر این زندان دنیا من خوشم ** تا که دشمن زادگان را می‏کشم‏
  • Kimin imandan nasibi varsa, kimin yol için bir lokma ekmeği mevcutsa,
  • هر که او را قوت ایمانی بود ** و ز برای زاد ره نانی بود
  • Ondan, o azığı, o ekmeği gâh hile, gâh hud’a ile alayım da pişmanlıktan feryada başlasın.
  • می‏ستانم گه به مکر و گه به ریو ** تا بر آرند از پشیمانی غریو
  • Onları bazen yoksullukla korkutayım, bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım, dedi.
  • گه به درویشی کنم تهدیدشان ** گه به زلف و خال بندم دیدشان‏
  • Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir. 635
  • قوت ایمانی در این زندان کم است ** وان که هست از قصد این سگ در خم است‏
  • Namazdan, oruçtan, yüz türlü çaresizlikten meydana gelen zevk azığını da gelip birden alır, götürüverir.
  • از نماز و صوم و صد بی‏چارگی ** قوت ذوق آید برد یک بارگی‏
  • Allah Şeytanından Allah’a sığınırım; ah, onun azgınlığından helâk olup gittik!
  • أستعیذ الله من شیطانه ** قد هلکنا آه من طغیانه‏
  • Bir köpek ama binlerce kişiye saldırmada, kime saldırır, kimin kanına girerse o adam da Şeytan kesiliverir.
  • یک سگ است و در هزاران می‏رود ** هر که در وی رفت او او می‏شود
  • Kim seni haktan, hakikatten soğutursa bil ki Şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.
  • هر که سردت کرد می‏دان کاو در اوست ** دیو پنهان گشته اندر زیر پوست‏
  • Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatmazsa hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder. 640
  • چون نیابد صورت آید در خیال ** تا کشاند آن خیالت در وبال‏
  • Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
  • گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان‏
  • Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
  • هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان‏
  • Müflis hikâyesinin sonu
  • تتمه قصه مفلس
  • Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
  • گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
  • Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
  • گفت ایشان متهم باشند چون ** می‏گریزند از تو می‏گریند خون‏
  • Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi. 645
  • از تو می‏خواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی می‏دهند
  • Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
  • جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا
  • Kadı, o adamı kime sorduysa “Efendim, bu müflisten elini yıka, bundan hayır gelmez” dedi.
  • هر که را پرسید قاضی حال او ** گفت مولا دست ازین مفلس بشو