- Onları bazen yoksullukla korkutayım, bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım, dedi.
- گه به درویشی کنم تهدیدشان ** گه به زلف و خال بندم دیدشان
- Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir. 635
- قوت ایمانی در این زندان کم است ** وان که هست از قصد این سگ در خم است
- Namazdan, oruçtan, yüz türlü çaresizlikten meydana gelen zevk azığını da gelip birden alır, götürüverir.
- از نماز و صوم و صد بیچارگی ** قوت ذوق آید برد یک بارگی
- Allah Şeytanından Allah’a sığınırım; ah, onun azgınlığından helâk olup gittik!
- أستعیذ الله من شیطانه ** قد هلکنا آه من طغیانه
- Bir köpek ama binlerce kişiye saldırmada, kime saldırır, kimin kanına girerse o adam da Şeytan kesiliverir.
- یک سگ است و در هزاران میرود ** هر که در وی رفت او او میشود
- Kim seni haktan, hakikatten soğutursa bil ki Şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.
- هر که سردت کرد میدان کاو در اوست ** دیو پنهان گشته اندر زیر پوست
- Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatmazsa hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder. 640
- چون نیابد صورت آید در خیال ** تا کشاند آن خیالت در وبال
- Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
- گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان
- Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
- هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان
- Müflis hikâyesinin sonu
- تتمه قصه مفلس
- Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
- گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
- Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
- گفت ایشان متهم باشند چون ** میگریزند از تو میگریند خون
- Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi. 645
- از تو میخواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی میدهند
- Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
- جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا
- Kadı, o adamı kime sorduysa “Efendim, bu müflisten elini yıka, bundan hayır gelmez” dedi.
- هر که را پرسید قاضی حال او ** گفت مولا دست ازین مفلس بشو
- Kadı dedi ki: “ bu müflis fazlasıyla da dolandırıcı bir adam diye şehri alenen dolaştırın.
- گفت قاضی کش بگردانید فاش ** گرد شهر این مفلس است و بس قلاش
- Tellallar, yer, yer bağırıp onun müflisliğini her tarafta ilân etsinler.
- کو به کو او را مناداها زنید ** طبل افلاسش عیان هر جا زنید
- Kimse ona veresiye bir şey satmasın, kimse ona bir mangır bile borç vermesin. 650
- هیچ کس نسیه بنفروشد بدو ** قرض ندهد هیچ کس او را تسو
- Birisi hilesine uğrar da o yüzden davaya kalkışırsa artık onu hapse atmam.
- هر که دعوی آردش اینجا به فن ** بیش زندانش نخواهم کرد من
- Çünkü iflası bence sabit olmuştur. Elinde ne parası var, ne pulu!” dedi.
- پیش من افلاس او ثابت شده است ** نقد و کالا نیستش چیزی به دست
- Âdemoğlu da iflası sabit oluncaya kadar bu dünya hapishanesinde kalır.
- آدمی در حبس دنیا ز آن بود ** تا بود کافلاس او ثابت شود
- Allah’ımız da İblisinin müflisliğini Kuran’la bize bildirmiş, her tarafa yaymıştır.
- مفلسی دیو را یزدان ما ** هم منادی کرد در قرآن ما
- O hilekâr, müflis ve kötü sözlüdür. Onunla hiçbir suretle ortak olma, oyuna girişme. 655
- کاو دغا و مفلس است و بد سخن ** هیچ با او شرکت و سودا مکن
- Alışverişe girişirsen kâr edemezsin, çünkü o müflistir, ondan nasıl olur da bir şey elde edebilirsin? diye anlatmıştır.
- ور کنی او را بهانه آوری ** مفلس است او صرفه از وی کی بری
- İş bu dereceye gelince odun, satan bir Kürdün devesini getirdiler.
- حاضر آوردند چون فتنه فروخت ** اشتر کردی که هیزم میفروخت
- Zavallı Kürt, hayli feryat etti, hatta memura para verdi, fakat kâr etmedi.
- کرد بیچاره بسی فریاد کرد ** هم موکل را به دانگی شاد کرد