- Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
- گفت آری پهلوی یاران خوش است ** لیک ای جان در اگر نتوان نشست
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
- این همه عالم طلبکار خوشند ** وز خوش تزویر اندر آتشند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
- طالب زر گشته جمله پیر و خام ** لیک قلب از زر نداند چشم عام
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma.   745
- پرتوی بر قلب زد خالص ببین ** بیمحک زر را مکن از ظن گزین
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.
- گر محک داری گزین کن ور نه رو ** نزد دانا خویشتن را کن گرو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yahut da ruhundan mihenk olmalı. Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.
- یا محک باید میان جان خویش ** ور ندانی ره مرو تنها تو پیش
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer.
- بانگ غولان هست بانگ آشنا ** آشنایی که کشد سوی فنا
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.
- بانگ میدارد که هان ای کاروان ** سوی من آیید نک راه و نشان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.   750
- نام هر یک میبرد غول ای فلان ** تا کند آن خواجه را از آفلان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.!
- چون رسد آن جا ببیند گرگ و شیر ** عمر ضایع راه دور و روز دیر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.
- چون بود آن بانگ غول آخر بگو ** مال خواهم جاه خواهم و آبرو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.
- از درون خویش این آوازها ** منع کن تا کشف گردد رازها
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah’ı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.
- ذکر حق کن بانگ غولان را بسوز ** چشم نرگس را از این کرکس بدوز
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırt et ki.   755
- صبح کاذب را ز صادق واشناس ** رنگ می را باز دان از رنگ کاس
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zahiri gözden başka bir göz elde edersin.
- تا بود کز دیدهگان هفت رنگ ** دیدهای پیدا کند صبر و درنگ
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.
- رنگها بینی بجز این رنگها ** گوهران بینی به جای سنگها
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hatta gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin.
- گوهر چه بلکه دریایی شوی ** آفتاب چرخ پیمایی شوی
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.
- کار کن در کارگه باشد نهان ** تو برو در کارگه بینش عیان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Mademki iş, sahibine bir hicap olmuştur? Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin.   760
- کار چون بر کار کن پرده تنید ** خارج آن کار نتوانیش دید
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mademki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.
- کارگه چون جای باش عامل است ** آن که بیرون است از وی غافل است
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin.
- پس در آ در کارگه یعنی عدم ** تا ببینی صنع و صانع را بهم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mademki iş yurdu; apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir.
- کارگه چون جای روشن دیدهگی است ** پس برون کارگه پوشیدگی است
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü onun yerini görmüyordu.
- رو به هستی داشت فرعون عنود ** لاجرم از کارگاهش کور بود
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu.   765
- لاجرم میخواست تبدیل قدر ** تا قضا را باز گرداند ز در
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.
- خود قضا بر سبلت آن حیلهمند ** زیر لب میکرد هر دم ریشخند