- Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
- چشم چون بستی ترا تاسه گرفت ** نور چشم از نور روزن کی شکفت
- Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz. 85
- تاسهی تو جذب نور چشم بود ** تا بپیوندد به نور روز زود
- Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.
- چشم باز ار تاسه گیرد مر ترا ** دان که چشم دل ببستی بر گشا
- Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur, onu aç!
- آن تقاضای دو چشم دل شناس ** کاو همیجوید ضیای بیقیاس
- Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır.
- چون فراق آن دو نور بیثبات ** تاسه آوردت گشادی چشمهات
- O iki ebedî nurun firkati, seni tasalandırmaktadır. Onu koru!
- پس فراق آن دو نور پایدار ** تاسه میآرد مر آن را پاس دار
- O mademki beni çağırmakta, ben de kendime bakayım. Onun cazibesine lâyık mıyım, yoksa çirkin miyim? 90
- او چو میخواند مرا من بنگرم ** لایق جذبام و یا بد پیکرم
- Bir güzel, peşine bir çirkini takarsa onunla alay ediyor demektir.
- گر لطیفی زشت را در پی کند ** تسخری باشد که او بر وی کند
- Acaba yüzümü nasıl göreyim? Ne renkteyim ki, gündüz gibi miyim, gece gibi mi?
- کی ببینم روی خود را ای عجب ** تا چه رنگم همچو روزم یا چو شب
- Diye can suretimi hayli zamandır arayıp duruyordum. Fakat suretim kimseden görünmüyordu.
- نقش جان خویش میجستم بسی ** هیچ میننمود نقشم از کسی
- Nihayet dedim ki, ayna neden icat edilmiş, ne güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
- گفتم آخر آینه از بهر چیست ** تا بداند هر کسی کاو چیست و کیست
- Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok pahalı, çok değerlidir. 95
- آینهی آهن برای پوستهاست ** آینهی سیمای جان سنگین بهاست
- Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
- آینهی جان نیست الا روی یار ** روی آن یاری که باشد ز آن دیار
- Dedim ki: Ey gönül sen küllî bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
- گفتم ای دل آینهی کلی بجو ** رو به دریا کار برناید به جو
- Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi çekti.
- زین طلب بنده به کوی تو رسید ** درد مریم را به خرما بن کشید
- Gönlüm, gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.
- دیدهی تو چون دلم را دیده شد ** این دل نادیده غرق دیده شد
- Seni ebedî olarak küllî bir ayna gördüm. Gözünden kendi suretimi müşahede ettim. 100
- آینهی کلی ترا دیدم ابد ** دیدم اندر چشم تو من نقش خود
- Nihayet ben, beni buldum, iki gözünde aydın bir yol gördüm, dedim
- گفتم آخر خویش را من یافتم ** در دو چشمش راه روشن یافتم
- Vehmin; kendine gel, o senin hayalindir. Kendini hayalinden ayırt et dedi.
- گفت وهمم کان خیال تست هان ** ذات خود را از خیال خود بدان
- Suretim gözünden seslendi: Birlikte ben senim, sen de bensin.
- نقش من از چشم تو آواز داد ** که منم تو تو منی در اتحاد
- Hayal bu zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlerden nasıl yol bulur da girer?
- کاندر این چشم منیر بیزوال ** از حقایق راه کی یابد خیال
- Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu reddet! 105
- در دو چشم غیر من تو نقش خود ** گر ببینی آن خیالی دان و رد
- Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte… Şarabı, Şeytanının tasvirinden tatmaktadır.
- ز آن که سرمهی نیستی در میکشد ** باده از تصویر شیطان میچشد
- Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.
- چشمشان خانهی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم
- Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal evi değil.
- چشم من چون سرمه دید از ذو الجلال ** خانهی هستی است نه خانهی خیال