- O nura ve o denizi, denizin canı desem de lâyık değil. O âleme yeni bir ad aramaktayım.
- بحر جان و جان بحر ار گویمش ** نیست لایق نام نو میجویمش
- O Allah’a ant olsun ki bu da ondandır, o da ondan. İçler, hakikatler, ona nispetle kabuktur, zahirdir. 935
- حق آن آنی که این و آن از اوست ** مغزها نسبت بدو باشد چو پوست
- Ant olsun o Allah’a ki kapı yoldaşım ve dostum, bu benim sözlerimden yüz kat daha üstündür.
- که صفات خواجهتاش و یار من ** هست صد چندان که این گفتار من
- Arkadaşımın evsafından bildiklerimi söyledim, fakat ey kerem sahibi inanmıyorsun; ne diyeyim?”
- آن چه میدانم ز وصف آن ندیم ** باورت ناید چه گویم ای کریم
- Padişah dedi ki: “Şimdi artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun, bunun halini anlatacaksın?
- شاه گفت اکنون از آن خود بگو ** چند گویی آن این و آن او
- Söyle bakalım, senin neyin var, ne elde ettin, deniz dibinden ne inciler getirdin?
- تو چه داری و چه حاصل کردهای ** از تگ دریا چه در آوردهای
- Ölüm günü, bu duygun kalmaz. Can nurun var mı ki gönlüne yâr olsun? 940
- روز مرگ این حس تو باطل شود ** نور جان داری که یار دل شود
- Mezarda bu göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?
- در لحد کاین چشم را خاک آگند ** هستت آن چه گور را روشن کند
- Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
- آن زمان که دست و پایت بر درد ** پر و بالت هست تا جان بر پرد
- Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?
- آن زمان کاین جان حیوانی نماند ** جان باقی بایدت بر جا نشاند
- Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
- شرط من جا بالحسن نه کردن است ** این حسن را سوی حضرت بردن است
- İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi? Bu ârazlar yok olunca nasıl götüreceksin ki? 945
- جوهری داری ز انسان یا خری ** این عرضها که فنا شد چون بری
- Bu namaz ve oruç arazlarını Allah’a nasıl ileteceksin ki? Çünkü araz, iki zaman zarfında baki kalmaz, yok olup gider, bir anlıktır.
- این عرضهای نماز و روزه را ** چون که لا یبقی زمانین انتفی
- Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
- نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
- Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
- تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض
- Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
- گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
- Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir. 950
- از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله
- Kadını nikâhlamak arazdı, mahvolup gitti. Fakat o arazdan bize evlât cevheri meydana geldi.
- آن نکاح زن عرض بد شد فنا ** جوهر فرزند حاصل شد ز ما
- Atı, deveyi çiftleştirmek arazdır. Bundan maksat da yavru cevherini elde etmek.
- جفت کردن اسب و اشتر را عرض ** جوهر کره بزاییدن غرض
- Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
- هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض
- Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
- هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
- Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
- صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همیزاید صفا
- Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
- پس مگو که من عملها کردهام ** دخل آن اعراض را بنما مرم
- Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
- این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایهی بز را پی قربان مکش
- Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
- گفت شاها بیقنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست